eskimeyen bilgelik
Işığın Mücevherleri tarafından sunulan çalışmalar; kurslar ve içerikler, Teosofi'nin derin perspektiflerini ve görüşlerini anlamak isteyenler için önemli bir kaynaktır. Bu eğitimler, Teosofi'nin temel prensiplerini kapsayarak, ruhsal arayışı olan bireylerin bilgelik yolculuklarında rehberlik etmektedir. Teosofi'nin felsefi ve mistik öğretileri, insanın evrensel bilincini genişletme ve derinleştirme amacını taşır.
Işığın Mücevherleri'nin sunduğu içerikler, bu öğretileri anlaşılır bir şekilde hazırlayarak bireylerin ruhsal gelişimine katkıda bulunmayı hedefler. Bu kaynaklar, aynı zamanda pratik uygulamalarla desteklenerek öğrenme sürecini zenginleştirir. Bu çalışmalar ile birlikte, bireyler kendi ruhsal potansiyellerini keşfetme ve evrensel bilgelikle derin bir bağ kurma imkanına sahip olurlar. Işığın Mücevherleri, ruhsal arayış içinde olan herkesi, Teosofi'nin ışığında bilgelik yolculuğuna davet etmektedir. Çalışmalarımız, bireylerin ruhsal dönüşüm sürecine rehberlik ederken, aynı zamanda evrensel bir anlayış ve içsel denge kazanmalarına yardımcı olur.
Bazen çok hassas doğaya sahip olanların çela yoluyla ilk temasa geçtiğinde yüksek benliğine kadar sarsıldığı olur ve çoğu zaman gerçek bir kalp ve zihin acısı vardır. Bütün bunlar çok doğaldır. Spiritüel ışığı bir anlığına yakalayan, gerçekten de içindeki ruhun sesidir, ancak beyin onu saklayamadığı ve anlayamadığı için, ortaya çıkan tezahür ruhun ıstırabıdır. Ancak zaman zaman, bu içsel ıstırabın ve acının ikiz kız kardeşi olarak, yoğun zihinsel veya duygusal heyecan patlaması meydana gelir ve o kadar keskin bir coşku gelir ki, dayanılması daha da zor olabilir.
Adayın kendini duygusal veya zihinsel olarak sınav ya da stres altında bulduğu vakaların çoğu H.P. Blavatsky'nin ateşin yemini olarak adlandırdığı kavramın tipik bir örneğidir. Ne yazık ki, pek çok insan bunu bilinçsizce veya sadece yarı bilinçli olarak deneyimlese de çok azı bunun tam olarak ne olduğunu anlamaktadır. En iyi şekilde, genellikle beden üzerinde ters etki yapan ateşli bir zihin ve duygu durumu olarak tanımlanabilir ve bu, kişinin içsel varlığının, genellikle Kama-Manasik kısmının karıştırılmasından kaynaklanır.
Ateşin yemininin soylu bir yanı olduğu gibi düşük bir yanı da olabilir. H.P.B.'nin Ezoterik Eğitim Talimatları I’de belirttiği gibi, bir kimse hayatını başkalarına hizmet etmeye adadığı anda, "belirli okült etkiler ortaya çıkar. Bunlardan ilki, insanın doğasında saklı olan her şeyin dışarı atılmasıdır: Kusurlar, alışkanlıklar, nitelikler ya da bastırılmış arzular, iyi, kötü ya da kayıtsız kalmış her şey kendini aşikâr eder... Hepimiz dünyevi atalarımızı biliriz, ancak hangimiz tüm kalıtsal seviyelerde bizi yaratanın izlerini arar? Astral, psişik ve ruhsal bağlarımız? Biz neyin nesiyiz?
H.P.B.'nin ifadesi ve yemin ateşinin ciddi öğrenci üzerindeki etkisi hakkında yorum yapan William Q. Judge şunları yazmıştır:
“Sera etkisi gibi bir tesiri olan, iyi ve kötü cinsten tüm tohumların birdenbire filizlenmesini ve insana kendini göstermesini sağlayan ve bütün doğasında faal olan bir tür ısıdır. Çalıştığı alan, tüm varlığın sunduğu alandır ve bu nedenle, tüm olağan durumlarda yeni yüzyıllar ve medeniyetlerde ortaya çıkacak diğer enkarnasyonları ve koşulları bekleyen gizli, bilinmeyen parçamızı içerecektir.”
1890'da yayınlanan başka bir Genelgede William Q. Judge şu sözleri ekledi:
Öneriler ve Yardımlar
“Unutulmamalıdır ki, yemin[1]etmek hem yardım eden hem de buna karşı çıkan kuvvetleri sahaya dahil etmek anlamına gelir. Dürüstçe ve ciddiyetle yapılan yüksek benliğe yapılan bu çağrı, yüksek planlardan gelen tüm zarif etkilerin aktığı bir kanal açar. Bu yeni güç, her yeni çabayı ödüllendirir; her yeni adımla birlikte yeni bir cesaret gelir. Öyleyse cesaret edin, öğrenci olun ve deneme yolundaki ilk adımlarınızı kuşatan cesaret kırıklıkları ve başarılar arasında yola revan olun. Hatalarınız için yas tutmaktan vazgeçmeyin; onları tanıyın ve her birinden size düşen dersi almaya çalışın. Başarınız için kibirli biri olmayın. Böylece yavaş yavaş öz-bilgiye ulaşacak ve öz-bilgi, sizi öz-ustalığa götürecektir.”
Yemin ateşinin pek çok türü vardır, ancak çoğunun kökleri aynı amaca dayanmaktadır. Örneğin, uygun zihinsel ve duygusal denge olmaksızın aşırı ve akılsızca bir coşku, psikomental ateşin farklı bir türüdür. Enerji patlamaları, ardından gelen şiddetli reaksiyon; öğrencinin tek bir amaç dışında her şeyi terk etmeyi, bir insan olarak değer vermesi gereken şeyleri bile hiçbir şeye değmezmiş gibi bir kenara atmayı arzuladığı ruh halleri; zorluklar ortaya çıktığında kendi dışındaki herkesin suçlanacağına dair asılsız inanç- tüm bunlar yeminin koşulları, kalbi dolduran aşırı coşkudan kaynaklanır ve ateş kişinin sahip olduğu sorumluluğun canlı bir duygusudur ve bu duygu içtenlikle üstlenilmiştir.
Yemin ateşi dürüstlüğün ve aynı zamanda kalbin ve zihnin derinden etkilendiğinin bir işaretidir. Bu, aslında, öğrencinin, ne olursa olsun, hayatının koşullarını kökten farklı bir açıdan görmeye başladığı anlamına gelir ve dahası, o eski benlik bağlarını kırmaya çalışmaktadır. Dolayısıyla bir yönden iyiye işarettir, çünkü doğasının hareketlendiğini, talip olanın ilerlediğini gösterir, Spiritüel ve entelektüel bir uyku olan hali olan soğuk kalpli, cansız bir kayıtsızlıktan daha iyidir.
Bazen yaşanan boş, umutsuz ürperti ve “cansızlık” hissi sadece bir tepkidir, yemin-ateşi döngüsünün bir parçasıdır; tam olarak vücuttaki ateşin kişi zaman içinde zayıf, bitkin ve üşümüş halde bırakması gibidir. Ancak, doğanın vücudu temizlemek ve arındırmak için zehirleri dışarı atma çabasından kaynaklanan ateşler kadar, yemin ateşi de tehlikelidir. Öğrenci, zorunlu olarak gerekli olan yenilmez gücün gerçek duruşunu ve sakin güvenini istekle ve boyun eğmeyen bir şekilde geri getirebiliyorsa, o zaman durum çok daha iyidir. Horace şiirlerinden birinde şöyle demiştir (Bk. Üçüncü, III): “Justum et tenacem propositi virum…" Amacında kararlı, dürüst bir insan”- ne zorbaların tehditleri ne Zeus’un yıldırımları ne kalabalıkların gürültüsü ne de büyük denizlerdeki fırtınalı havalar onun odaklanmış zihnini sarsmaz. Bunların hiçbiri onun odaklanmış ve yukarıya yönelmiş zihninin değişmesine neden olmayan şeylerdir.
Bu durumlarla uğraşırken, bir yanda sağlıksız duygusallıklar geliştiriyoruz ya da herkese soğuk davranıyoruz. Bu iki uç arasındaki aklı selim ayrım çizgisini bulmalı ve o çizgide ilerlemeliyiz. Işığı arayan ruhların alevli denemelerinden geçenlere karşı kayıtsız durmamak gereklidir ancak yine de hala duyguların kör edici perdelerine dahil olanlar bu nedenle her an yoldan çıkma tehlikesiyle karşı karşıya kalabilir.
Ayağımız yola bir kez bastığında bir daha asla geri dönemeyiz. Bu imkansızdır; kapılar arkamızdan kapanmıştır. Başarısız olabiliriz veya uyuya kalırız ya da ölebiliriz, ama tüm bunlardan sonra ileriye gitmemiz gerekir. İçsel rahatsızlık geldiğinde ve ateşli hal yoğun olduğunda, öğrenci ruhsal iradesini ve varlığının yüksek bölümlerindeki ilahi bilgeliği kullanmalıdır. Çünkü irade bir enerjidir ve tüm enerjiler gibi hem aktif hem de pasif olarak çalışır. Aktif irade, yönlendirici zekâ ve doğuştan gelen yaşam tarafından bilinçli olarak harekete geçirilen iradedir. Pasif irade bitkisel iradedir, bedenin veya zihnin otomatizmalarını yöneten yönlerdir[2]. Manevi iradeyi herkes geliştirebilir W. Q. Judge'ın yazdığı gibi:
“Gerçek özgecilik, Yüksek Benlik tarafından yönlendirilmek, yönetilmek ve yardımlara açık olmak ve Yüksek Ben'in disiplin ve deneyim yoluyla kişi için hazırladığı her şeyi yapmak ve bundan acı çekmek veya bundan keyif almak için samimi ve tam bir istek geliştirilir; mümkün olduğu kadar alçalarak (benlik olarak), günden güne, azar azar, salt kişisel benliğin batması böyle bir şeydir. — "Yardımcı Dökümanlar", Eylül 1894”
Bir anlamda, büyük öğretmen hayatın kendisidir ve öğrenen, her günü çeşitli deneyimleri, cazibeleri, çekicilikleri ve zihinsel aktivite ve duygusal hallerin iniş çıkışları ile yaşayan kişidir. Bu sınavları karşılamanın yolu, hiçbir şeyin sarsamayacağı hem zihnin hem de ruhun kararlılığı olan sükunettir; ayrıca yüce gönüllülük, sarsılmaz cesaret ve başarısızlıklarda cesaretinin kırılmasına izin vermemektir.
Ne zaman kontrol altına alınamayan bir coşku ya da boş umutsuzluk hissi olursa, öğrenci sadece beklemeli ve özünde ruhsal bir varlık olduğuna dair sakin bilinci yeniden kazanmak için elinden gelenin en iyisini yapmalıdır. Herkesin bildiği gibi, geçmiş karması o kadar yüce olabilir ki, kara bulutların arkasından bir güneş patlaması gibi, bir gün aniden aydınlanabilir ve ayaklarının yolda olduğunu fark edebilir.
Dışsal bir öğretmenin, aceminin içsel varlığında açığa çıkan öğretmen ile tam bir uyum içinde çalışması ilginç bir paradokstur. (İçsel öğretmen söz konusu olduğunda hepsinden daha büyüğüdür.) Bazen üstü kapalı söylenen bu şeyler, öğrencinin bilincine giren, varlığının karanlık, kasvetli gecesini aydınlatan göz Kamaştırıcı ışık parlamaları gibidir ve böyle anlarda, ona eşlik eden tesirlerin yoğunluğu ve gerçekliğiyle birlikte kişi acı verici bir yolda olduğunun farkına varır.
Ancak, kişinin istikrarlı ilerleyişinin içsel farkındalığı olan bu parlamalar, dikkatsiz olanların fark ettiği beyin-zihin titreşimleriyle asla karıştırılmamalıdır. Hazırlıksız olanlar, aşırı güven ve kişisel bencillik nedeniyle, zaten yola çıktığını ve yolda olduğunu gösteren işaretlerle, içsel ilerleyişin parlamaları sıklıkla karıştırılmaktadır.
Belki de evrenin işleyişinin sessizlik içinde hareket ettiği ve doğa ile olan etkileşiminde doğrudan ve görünür bir izlenim bırakmadığı için böyle düşünülebilir veya onunla etkileşmeyebilir. İnsan kusurları için başlangıçta büyük ölçüde hoşgörüye izin verilirken -ki bu tam olarak net bir ifadedir- insan ilerledikçe kurallar daha katı ve daha katı bir şekilde uygulanır, çünkü acemi kişi, tanrılara benzediğini fark ettikçe, doğanın yasaları ile uyum içinde çalışmasının daha da gerekli olduğunu hissetmeye başlar; bu, kişinin kendi kavramlarına değil, oldukları gibi şeylere bağlılık göstermesi anlamına gelir ve Mahatmaların[3] karmaya asla müdahale etmeyecekleri ve buna cesaret etmeyecekleri ifadesinin anlamı budur. Onlar yasanın hizmetkârlarıdır, yerküremizin en yüksek ruhsal öğretmeninin – insanlığın sessiz gözcüsüne- bağlılığı olan enstrümanlardır ve Mahatma ne kadar yüksekse, o kadar isteyerek ve sevinçle bu bağlılığı yerine getirir.
Öğretmen olarak adlandırabilecek herhangi biri, hevesli öğrencileri, dönemin gerçeği olmayan herhangi bir şey vaat ederek yanıltması sahtekarlıktır ve aynı zamanda ezoterik bir suçtur: Kısa yol yoktur, kolay yol yoktur; çünkü içsel gelişim, içsel açılım, içsel tekâmül bir zaman meselesidir ve hepsinden öte, öz-çaba meselesidir. Gerçeğin soğuk ve kabul edilemez görünebileceği anlar vardır, ancak bu, öğretmenin değil, acemilerin hatasıdır ve yalnızca öğrencinin doğruyu yanlıştan, sağı soldan ayırt edecek kadar uyanmadığını kanıtlar.
Yaşayan hiçbir üstadın çela olmayan, ona benze malzemeden bir çela yapamayacağı açık olmalıdır, çünkü bu, ateş olmayan bir elementle bir şeyi ateşe vermenin mümkün olduğunu söylemek gibidir. Sıradan bir insanı, bir tür sihirle başarılı bir çelaya dönüştürmek mümkün olsaydı bile, bu, kara büyünün en kötü türünden bir iş olurdu, çünkü bu yoldaki öğrenciye hiçbir şekilde yardımı dokunmazdı, ancak onu sadece, içsel gücü olmayan, içsel ışığı olmayan, yolda daha ileriye gitme yeteneği olmayan yaratılmış bir mekanizma haline getirirdi. Birey ilerlemeyi kendisi gerçekleştirmedikçe hiçbir kazanım yoktur. Bu nedenle Mahatmalar, çela yapısının içsel yetilerinin yavaş açılımına müdahale etmeyeceklerdir; eğer bunu yapsalardı, büyümeye bir müdahale olurdu ve çelanın sakatlanmasına ve zayıflamasına yol açardı ki bu da ihtiyaç duyulanın tam tersidir.[4]
Yolun yürünmesi, üstatların yaşadığı ve varlıklarının olduğu mevcut olduğu bilincin o yüksek ruhsal ve entelektüel seviyelerine götürür, ancak kişi gerçekten bunu yapmadıkça ve onların sahip olduğu nadir ruhsal ve güçlendirici entelektüel atmosferi solumadıkça onlara yaklaşmak tamamen imkansızdır. Başkalarına önderlik etmek isteyenler bunu sürekli hatırlamalıdır, çünkü bir yandan yanlış umutlarla herhangi bir zamanda takipçilerini yanıltılırlarsa, sirenlerin kişisel hırs şarkılarına kulak verirlerse ya da yolun eğri büğrü izlenebileceğine dair bir anlayışları varsa bu ruhları üzerinde bir yara oluşur.
Eğer bir kimse, düşüncelerinin sorumluluğunu üzerinden atabileceğine inanır ve bir başkasına karşı bu şekilde hareket ederse, bu bir başkası bir tanrı veya şeytan, bir insan veya bir melek olsun ya da herhangi başka bir varsayımsal şey olsun, kişi o andan itibaren aşağıya doğru giden bir yol izlemeye başlar. Kendi kurtuluş arzusundan, başarma arzusundan, fethetme arzusundan vazgeçer.
Üstatlar nasıl oldu da şu anda oldukları gibi büyük ve yüce insanlar haline geldiler? Bu kendi kendini yöneten evrim yoluyla birçok dönem boyunca mümkün olmuştur. Kendi içsel güçleri ve yetileri gelişmedikçe, kendi vizyonu bilincini çevreleyen yanılsama perdelerini aşmadıkça hiç kimse başarılı olamaz, yolu izleyemez. Bu uzun bir ancak muhteşem bir süreçtir.
Bazı öğrenciler, W. Q. Judge tarafından, kırk dört yaş sınırının aşıldığında içsel dünyanın "kapısından girmenin zor olduğu" ve o yaşta bu konuları daha yeni düşünmeye başlamış olanlar için neredeyse imkânsız olduğu konusunda yapılan bir açıklama karşısında şaşkına dönmüşlerdir. ("Subsidiary Papers" Ekim 1895.) Bunun nedeni, orta yaş civarında benliğin perdelerinin içsel varlığı öyle sarmasıdır ki, içeriden gelen ışık beyin-zihne kolayca nüfuz edemez ve bu aşamada ezoterizm çalışmasına yeni başlayan biri, gençlikte ya da daha çocukluğunda bu konularda düşünmeye başlamamışsa çalışma konularını daha zor bulur. Ancak bu konuda birçok istisna vardır.
Aslında kimsenin bu yola daha geç girdiği için ilerlemesinin mümkün olmadığını düşünmesine gerek yoktur. Manevi iradenin buyurgan enerjisini hiçbir şey durduramaz ve orta ve hatta ileri yaştaki bir bireyin ihtişam yoluna girmeyi arzulaması, onun varlığında bir irade ve kararlılığın çalıştığının kendi başına bir kanıtıdır. Bir coşku ve bir sezgi, bunlar ışığın alınabilmesine ait olasılıklardır, neredeyse kesinliğinin kanıtlarıdır. Yaklaşan olaylar gölgelerini önce düşürür ve bu yüzden buradadır, çünkü ışık içeri girmeden önce, gelecekteki olayların arkasındadır ve onların gelişini haber verir.
Çelalık, kişiliğin karanlığını ile kişiliksizliğin görkemli güneş ışığıyla değiş tokuşu mümkün kılar. Düşünce ve duygu hayalleri ile maddi varoluş bataklığından içsel ruhsal güneşin açılmış görkemine geçiştir ve nihayetinde evrenin ruhuyla bir-olmaya yol açar. Bu adayı kendi ruhsal özüyle bir olmaya yönlendirecek olan asırlık yoldur, bu da muazzam derecede artan bir bilinç ve yaşam aralığına ulaşmak anlamına gelir. Manevi doğamız bir anlamda evrensel olduğu için, çelalığın düşüncede ve duyguda evrenselliğe doğru sürekli bir büyüme olduğu, evrenin iç sınırlarından en dış perdesine doğru bu harika yol boyunca ileriye doğru bir yayılım olduğu hemen görülür.
Muhteşem düşünce: İlerlemeden yol alırız, hareket etmeden ilerleriz. En içte bulunan kozmik benliği kazanmak için kendimizi kaybederek evrenin kalbine ulaşırız. Yürüdüğümüz yol uzun ve meşakkatli olabilir ama aynı zamanda neşeyle aydınlanır, ruhun ateşleriyle aydınlanır. 'Seyahat' gerçekten bir bilinç değişimi, ruhsal bir simyadır. Evrenin kalbi sonsuz bir uzaklıktadır ve yine de kendi ruhumuzdan daha yakındır, çünkü o bizim Özümüzdür.
[1] Unutulmamalıdır ki, herhangi bir yemin, herhangi bir söz, kişinin yüksek benliğine, içindeki manevi öğretmen tarafından kabul edilir ve bu kaynaktan gelen öğütler her şeyden önde tutulur. Bununla birlikte, çok azımızın, içimizdeki tanrı ile saat başı iletişim içinde olduğumuzu iddia edebileceklerini de hatırlayalım. Çoğumuz uzun zaman aralıkları içinde yüce ilhamdan çok daha az faydalanırız.
[2] Uyku, en azından evre olarak, iradenin otomatik eyleminden kaynaklanmaktadır. Kanın dolaşımı, kalbin atışı ve göz kapaklarının kırpılması, aslında büyüme- bunlar nihai olarak iradenin otomatik veya bitkisel kısmından, pasif taraftan kaynaklanır ve bu sadece insanda değil, tüm alt krallıklarda da etkilidir. Aynı şekilde, tekrardan sonra tekrar yoluyla öğretilen şey iradedir; boşluk, kolaylık, uygunluk olduğunda ise bunu algılayan bilinçsiz tarafımızdır.
[3] Mahatmalar – Büyük Ruhlar. Maha (büyük) ve Atma’nın (ruh) kelimelerinin birleşiminden oluşmuştur ve Mahatma büyük bir ruh demektir. Teosofi literatüründe bu terim, Adeptlere veya mükemmelliğine ulaşmış varlıklara atıfta bulunmak için kullanılır. Unutulmamalıdır ki Hindistan'da Mahatma, Mahatma Gandhi gibi büyük veya kutsal insanlar için genel olarak saygı duyulan bir unvandır. Burada kelimeyi Budizm'in Arhat'larına ve Hinduizm'in Rishi'lerine karşılık gelen ilk anlamında kullanılmıştır.
Teosofi literatüründe Mahatma konusu, 1875'te Teosofi Cemiyeti'nin (TS) kuruluşunu başlatan ve ilham veren Mahatma'lar Koot Hoomi (Master K.H.) ve Morya (Master M.) gibi iki yüksek varlığa hitap etmek için sıklıkla kullanılmıştır. Master Morya daha sonra Helena Roerich ile çalışmıştır. Master K.H. ile yakın çalışan Master D.K. daha sonra da Alice A. Bailey ile çalışmıştır. Madam Blavasky’den sonra geleneği takip edenler bu sırayı izlemektedir. Blavatsky, Mahatma'ların fiziksel bedenleri olduğunu ve ölümün sınırlarını fethetmiş olsalar da yine de ölümlü olduklarını belirtir. “Onlar yaşayan insanlar, "ruhlar" veya hatta Nirmanakayalar değildir. Bilgi ve öğrenimleri muazzamdır ve yaşamdaki kişisel kutsallıkları daha da büyüktür- yine de ölümlü insanlardır ve hiçbiri, bazılarının hayal ettiği gibi 1000 yaşında değildir.”
Mahatmalar, dünyanın çeşitli bölgelerine dağılmış dünya çapında bir üstatlar kardeşliğine aittir. Teosofi literatüründe bahsedilen bu yerlerden bazıları Tibet, Hindistan, Mısır ve Avrupa'dır. Bazılarının isimleri Teosofi Cemiyeti'nin kurulmasından sonra kamuoyuna açıklanmıştır: Maha Chohan, Master M., Master Koot Hoomi, Master Serapis, Narayan, Master Hilarion, Lord Manu, Lord Budha, Polydorus Isurenus , Master Djwhal Khul (Master D.K.)
1880'den 1886'ya kadar Mahatma Koot Hoomi ve Morya'dan mektup alan İngiliz gazeteci Alfred P. Sinnet bu Mahatmaların yedi Üstat türünden (Yedi Işın, Seven Rays) birine ait olduğunu yazmıştır. Bunların her birine bir Chohan liderlik etmektedir. Teosofi literatürünün Mahatmalarının varlığı A.P. Sinnett’in yazarlığını yaptığı Mahatma Mektuplarında açıkça görülmektedir. Sinnet’in kitabında Master M. Ve Master K.H.’den mektuplar yer almaktadır.
[4] Her şey karma ile ilgilidir. Her ne olursa olsun, bir yaşam ifadesini bulmak için çalışan birçok karmik enerjinin sonucudur, bunların en güçlüleri önce tezahür ederken, daha az güçlü olanlar ise geri çevrilmez, sıralarını beklemek üzere yerlerini alırlar. Bazı çok olağandışı durumlarda, bir üstadın veya öğretmenin, öğrencisinin tam rızasıyla, önce en güçlü karmik enerjinin ortaya çıkmasını engellemesi veya diğer karmik enerjilerin veya unsurların neredeyse aynı anda ortaya çıkabilmesi için diğer karmik eylemleri hafifletmesi mümkündür. Bu ender durumlar her zaman ya öğrencinin yararınadır ya da insanlık için bazı büyük ve kişisel olmayan işler içindir ve yalnızca kendisini bu şekilde değiştirilen plana teslim eden kişinin daha yüksek bir karması olarak adlandırılabilecek olanın içinde bulunan koşullarda veya şartlarda gerçekleşebilir. Ama burada bile, bu şekilde etkilenen karma, ifadesini tam olarak aynı şekilde ve tam olarak normal güçte ve kesinlikle normal sonuçlarla kendisini ifade edecektir.