agni yoga
Agni Yoga, 1920'lerde Nicolas Roerich ve Helena Roerich tarafından Batı dünyasına tanıtılan ve Sanskrit dilinde "Ateşlerin Birliği" veya "Kutsal Ateş ile Birleşme Yolu" anlamına gelen bir öğretidir. Temelinde, Agni Yoga günlük hayatta uygulanabilen bir yaşam tarzı olarak kabul edilir ve bilinçli, sorumlu ve yönlendirilmiş düşünceye, ateşin enerjisine ve evrensel bilince odaklanır.
Agni Yoga'nın kökleri kadim Hint felsefelerine dayanmakla birlikte, evrenin yaratıcı ateşi ve insanın zihin ve kalbinin güçleri, özellikle sevgi, düşünce ve yaratıcılıkta kendini gösteren "spiritüel enerji" kavramları üzerine kuruludur. Helena Roerich'e göre Agni Yoga, tüm yogaların sentezidir ve zamanımızın atmosferini doyuracak Agni – Ateş'in, tüm yogaların ateşli bir sentezine dönüşeceği yaklaşan Ateşli Çağ'ı öngören antik Hindu metinlerine dayanır.
Agni Yoga, evrensel bilgelikle bağlantılı olarak, bireysel çaba ve insanlık için erişilebilir bir hedef olarak gezegen bilincinin evrimini vurgular. Bu öğreti, Teosofi (Madam Blavatsky) ile ilişkilendirilen okullara aittir ve Alice A. Bailey tarafından da desteklenmiştir.
Agni Yoga öğretileri, kişisel ve toplumsal dönüşüme odaklanır ve "içsel ateş" aracılığıyla her türden ayrımcılığın aşılmasını ve daha yüksek bir bilinç durumuna ulaşılmasını öğretir. Bu disiplin, kişisel yaşamı insanlık ailesinin iyiliğine adamanın yanı sıra, düşünce, hissetme ve eylemde disiplinli bir sürece katılmayı gerektirir.
Önderlik Eden Kadın: Helena Roerich'in Etkisi
Roerich'in ikonografisinde, evrensel kültürü sürdüren ve barışı getiren kadınlar, Helena'nın kendi bakış açısını tam anlamıyla yansıtan bir ifade olarak karşımıza çıkar. 1937 yılında bir arkadaşına yazdığı mektupta şu sözleri dile getirir: "...Kadın, tüm güçlerin kendisinde olduğunu fark etmeli ve görünüşte kabul edilegelmiş olan boyun eğdirilmişliğinin ve zihinsel olarak yeteneksizmiş gibi asırlık hipnozundan kurtulduğu ve kendini çok yönlü bir eğitimle meşgul ettiği anda, erkekle iş birliği içinde yeni ve daha iyi bir dünya yaratacaktır... Kozmos, kadının yaratıcı ilkesinin yüceliğini onaylar. Kadın, doğanın kişileşmiş halidir ve erkeği öğreten doğadır; erkek doğa değildir. Bu nedenle, tüm kadınlar kökenlerinin yüceliğini fark etsinler ve bilgi için çabalasınlar."
Bu ifadeler, Roerich'in evrensel kültür ve barışın temsilcisi olarak gördüğü kadın figürünün gücünü vurgular. Kadının kendisine dair farkındalığı ve çok yönlü bir eğitimle donanması, birlikte çalışarak yeni bir dünya inşa etme potansiyelini beraberinde getirir. Aynı zamanda, doğanın kadını öğreten bir güç olduğu, erkeğin ise doğa olmadığı ve bu bilinci edinmek için kadınların kökenlerinin yüceliğine odaklanmaları gerektiği vurgulanır.
Bu sözler, kadınların potansiyelini keşfetmeleri ve bilgiye yönelmeleri çağrısında bulunan güçlü bir mesaj taşımaktadır. Roerich'in evrensel kültür ve barış vizyonunda kadının rolü, güçlü bir özgünlük ve bilinçlenme süreci üzerinden şekillenmiştir.
(Helena Roerich’in Mektupları, Cilt 2)
Roerich'in resimlerinin birçoğu onun vizyoner fikirleri ve sezgilerinden kaynaklanmış olup, 'Önderlik Eden Kadın' 'Madonna Oriflamma' ve en ilham verici resimlerinden biri olan 'Dünyanın Anası' gibi büyük ilahi dişil varlıklar olarak tasvir edilmiştir. Nicholas ve Helena'nın birlikteliği, Helena'nın yaşam etiği alanındaki karşılıklı çabalarıyla ömür boyu sürecek bir iş birliğine dönüşmüş ve Helena yaşamı boyunca Nicholas'a ilham vermiştir. Eserlerini "eşi, dostu, yol arkadaşı, ilham kaynağı" Helena'ya ithaf etmiştir. “Birlikte çalıştık, okuduk, bilincimizi genişlettik” diye belirtmiştir.
Ancak yaşayan etik üzerine kitapları derlemedeki yaratıcı çalışması, insanları bilincin yeni zirvelerine yönlendirmeye yardımcı olmak için çok önemli olmasına rağmen, çok mütevazı görünüyordu, kadınsı inceliği, cazibesi ve zarafeti olan bir kadındı, yüz hatları yıllar boyunca genç kaldı. Yine de zorluklar karşısında her zaman büyük cesaret göstermişti. Yolcuklarında at sırtında seyahat ederken, soğuktan, açlıktan acı çekerken ve hassas bir kalple, diğerlerinin moralini yüksek tutan oydu. Nabzı 140 olmasına rağmen tüm sorunların çözümüne katılırdı. Hiç kimse onun yüzünde moral bozukluğu ya da umutsuzluk belirtisi görmedi.
Nicolas şöyle demişti: "Tüm zorluklar ve tehlikeler onun dikkati ve rehberliği altında aşıldı. Her zaman destek olmaya, bizi neşelendirmeye ve açıklamaya hazırdı. Özellikle de zayıf kalbi göz önünde bulundurulduğunda, ona bu gücü neyin verdiğini merak etmeden durmak mümkün değildir." Oğulları Svetoslav'ın hatırladığı gibi:
"Hem babamda hem de annemde, yaşamın büyük idealini gerçekleştiren ve seçtikleri yolu mükemmel bir adanmışlık ve tatmin örneği olarak yaşayan, mükemmel bir şekilde senkronize olmuş iki varlığın eşsiz dengesi ve uyumu vardı. Onların ışıltılı görüntüsü her zaman en büyük ilham kaynağım, en büyük mutluluk kaynağım olmaya devam etmiştir."
Helena'yı eleştirenler ve kötüleyenler de yok değildi. Kulu'da bazı yerel halk onun son Rus Çarının kız kardeşi olduğuna, köle tuttuğuna ve Amerikalılar için casusluk yapan bir ailenin üyesi olduğuna inanıyordu. İnternette yayınlanan sert bir makalede onun gezegensel hiyerarşinin sahte bir elçisi olduğu, bilgiyi, kavramların netliğini ya da zihinsel perspektifleri aktaramadığı söylenmekteydi. Ancak tüm bunlar, ilki 1924 yılında Amerika'da yazılmış olan 'Morya'nın Bahçesinin Yaprakları' adlı on dört serilik Agni Yoga kitabındaki öğretileri aktarma misyonunu baltalamasına izin vermezdi.
Diğer kitaplar onun alçak gönüllülüğünü gösteren takma adlar kullanılarak ortaya çıktı ve iki ciltlik Mektuplar yıllar boyunca tüm dünyadaki dostlarına ve öğrecilerine yazdıklarıydı. Bunların çoğu kadınların ilerlemesiyle ilgiliydi, bu da onun sıklıkla feminist olarak etiketlenmesine neden oldu, ancak o bundan çok daha fazlasıydı.
'Çok eski bir deyiş vardır,' diye yazdı, 'Kadınların saygı gördüğü ve korunduğu yerde refah hüküm sürer ve Tanrılar sevinir. Uranüs'ün ışınları altındaki yeni dönem kadınların rönesansını getirecektir. Maitreya dönemi Dünyanın Anasının dönemidir...' Kendisi hakkında şunları söyledi: 'Savaşçı kelimesine düşkünüm… Her kahramanca ve cesur eyleme hayranım... Her anne çocuklarını büyük işler, kahramanlık ve genel iyilik için kendini feda etme Spiriti ile yetiştirmelidir... Cesaret ve korkusuzluk, ışık üstatlarının öğrencilerinin geliştirmesi gereken niteliklerdir... Yaklaşan büyük dönem, kadının yükselişiyle yakından bağlantılıdır... Kadına yol arkadaşı ve iş arkadaşının yanında hak ettiği yeri sunmak... Unutmayın ki kozmosun ihtişamı ikili köken tarafından inşa edilmiştir. Bilgi ve güzellik için çabalayan, yüce sorumluluğunun farkına varan kadın, tüm yaşam seviyesini büyük ölçüde yükseltecek ve insanlığın Spiritüel yaşamını dönüştürecektir.
Annenin; hayat veren, hayatı koruyan- aynı zamanda lider, her şeyi veren, her şeyi alan olmasına izin verin. Bilginin olduğu yerde güç vardır. Eski efsaneler kadına kutsal bilginin koruyucusu rolünü atfeder. Öğreti şöyle der: "İnsanlara hayat veren kadın, onların kaderini yönetme hakkına sahiptir. Kadının hükümette, bakanlar kurulunda, tüm yapıcı faaliyetlerde yer aldığını görmek istiyoruz... Tarihin daha iyi dönemlerinde olduğu gibi, insanlığı ilerleme yolunda yönlendirecek olan yine kadının sezgileridir... Tüm kozmosta pasif bir unsur yoktur. Yaratılış zincirinde her tezahür sırası geldiğinde nispeten pasif ya da aktif, verici ya da alıcı olur. Kozmos, kadının yaratıcı ilkesinin yüceliğini onaylar."
Bu açıklamaların birçoğu Helena'nın gerçekten de kadın eşitliği hareketinin öncülerinden biri olduğunu göstermektedir, ancak onun 'Kadın hakları' konusundaki ifadelerinin hiçbiri 20. yüzyılın sonlarındaki tuhaf yaklaşımlarla ilişkilendirilmemiştir. Şöyle açıklamıştı: "İlk görev, tüm ülkelerde tam haklar ve eşit eğitim konusunda ısrar etmektir. Düşünme fakültelerini geliştirmek ve kadının yüksek enerjinin taşıyıcısı olarak büyük kaderini gerçekleştirmek. Ancak kadın kendini feda etmeyi ev hayatının dar kavramıyla sınırlamamalı, bunu dünya ölçeğinde uygulamalıdır."
Ezoterik öğretileri aktaran üç ana kişinin hepsinin de kadın olduğunu belirtmek ilginç olacaktır: H.P. Blavatsky, Alice A. Bailey ve Helena Roerich, her birinin ortak bir amacı vardı- ayrılığı sona erdirmek, insanlık içinde kardeşlik yaratmak ve kozmostaki yüksek güçlerle iletişim kurmak için gerekli teknikleri öğrenmek amacıyla Spiritüel hedeflerin peşinden gitmek için gerekli özgürlüğü geliştirmeye yardımcı olabilmekti. Helena'nın ilham verdiği ve önderlik ettiği Roerich ailesi, günlük yaşamın Spiritüelleştirilmesinin yaşam biçiminin ayrılmaz bir parçası olacağı geleceğin ailesinin bir prototipiydi. O zaman bir aile, Roerich'ler gibi, yaratıcı başarılarını gerçekleştirebilecek ve çevrelerindeki pek çok insanın bilinç düzeyini yükseltebilecektir.