eskimeyen bilgelik
Işığın Mücevherleri tarafından sunulan çalışmalar; kurslar ve içerikler, Teosofi'nin derin perspektiflerini ve görüşlerini anlamak isteyenler için önemli bir kaynaktır. Bu eğitimler, Teosofi'nin temel prensiplerini kapsayarak, ruhsal arayışı olan bireylerin bilgelik yolculuklarında rehberlik etmektedir. Teosofi'nin felsefi ve mistik öğretileri, insanın evrensel bilincini genişletme ve derinleştirme amacını taşır.
Işığın Mücevherleri'nin sunduğu içerikler, bu öğretileri anlaşılır bir şekilde hazırlayarak bireylerin ruhsal gelişimine katkıda bulunmayı hedefler. Bu kaynaklar, aynı zamanda pratik uygulamalarla desteklenerek öğrenme sürecini zenginleştirir. Bu çalışmalar ile birlikte, bireyler kendi ruhsal potansiyellerini keşfetme ve evrensel bilgelikle derin bir bağ kurma imkanına sahip olurlar. Işığın Mücevherleri, ruhsal arayış içinde olan herkesi, Teosofi'nin ışığında bilgelik yolculuğuna davet etmektedir. Çalışmalarımız, bireylerin ruhsal dönüşüm sürecine rehberlik ederken, aynı zamanda evrensel bir anlayış ve içsel denge kazanmalarına yardımcı olur.
Evrenin görünmesi ve kaybolması, ebedi olan ve Hareket olarak Mutlak'ın üç veçhesinden biri olan "Büyük Nefesin” nefes alması ve nefes vermesi olarak resmedilir- Soyut Uzay ve Süreç diğer iki yöndür "Büyük Nefes" öne sürüldüğünde, buna İlahi Nefes denir ve Kosmos haline gelen bir düşünceyi üfleyen Bilinmeyen İlahın- Tek Varlığın- nefesi olarak kabul edilir. (Bkz. “Peçesiz İsis") İlahi Nefes yeniden yaratıcı hale geldiğinde de Evren "Görünmez cübbesine sarılı" halde uyuyan "Büyük Annenin” koynunda kaybolur. - Gizli Öğreti Cilt 1 sayfa 43.
H.P.B. Vişnu-Purana gibi kadim Hindu kutsal kitaplarından kozmik Günler ve Geceler hakkında Brahma'nın nefes alışları ve nefes verişleri olarak alıntılanan pasajları[1] tasvir etmek kullanıyordu. Brahma, ister bizimki gibi bir güneş sistemi isterse daha büyük veya daha küçük bir birey olsun, herhangi bir kozmik birimin bireysel kök ilahı olan kozmik Üst ruhun veya Brahman'ın bireyselleştirilmiş bir yönü olarak tanımlanabilir. Dolayısıyla Brahma, ebediyen periyodik tezahür döngülerinde doğanın canlandırıcı, genişleyen madde bilincidir. Kozmosun gölge veya madde tarafı olan Mulaprakriti veya daha doğrusu Pradhana kök doğasından gerçek bir ayrım içindedir.
Brahma, genel olarak konuşursak, kozmik ilahiyattır, ancak kelime aynı şekilde modern Teosofik yazılarda, bir gezegen zincirinin[2] yedi ilkesini oluşturduğu veya diğer bir deyişle tezahür ettirdiğini belirtmek için kullanılır. Böyle bir gezegen zincirinin her küresi- ve daha büyük ölçekte bu tüm güneş sistemi için geçerlidir- sadece bir gezegen zincirinin Brahma ilkelerinden birine karşılık gelmez, aynı şekilde bu tür her küre bir odak veya 'düğümdür’.
O Brahma'nın bilincinin lokalize olduğu yerdir. Tam da aynı şekilde, insanın kendi yedi katmanlı yapısında, içindeki tanrıdan kaynaklanan bilincin lokalize olduğu ve çalıştığı farklı düğümleri veya merkezleri vardır. Aslında, Manvantaradaki- bu durumda insan enkarnasyonlarında- faaliyet dönemleri sırasında içsel tanrı, insanın Brahma'sıdır.
Manvantarik tezahürde bir güneş sisteminin (ve aynı şekilde bir gezegen zincirinin) her görünüşü, onun Brahma'sının veya kozmik ilahiyatının bir nefes alışıdır; benzer şekilde, aynı Brahma'nın her nefes alışı, onun Pralaya veya dinlenme periyodu, tezahür eden varlığın daha yüksek planlara doğru kaybolması anlamına gelir. İnsan için de durum aynı böyledir: Yeryüzünde cisimleştiğinde, fiziksel bedene ulaşana kadar ruhtan aşağıya tüm planlardan aşağıya inen bir ışık sütunu gibidir; o öldüğünde ve yapısı parçalandığında, ışık sütunu yavaş yavaş aşağıdan yukarıya doğru tekrar ruhsal âlemlere ulaşana kadar çekilir, bu da onun alt kozmik planlardan kaybolması anlamına gelir.
Pralaya, li kökünden çözülmek ve pra, uzaklaşmak kökünden gelir, büyüklüğü ne olursa olsun iki Manvantara veya yaşam döngüsü arasındaki dinlenme veya gecikme durumunu genelleştirmek için kullanılan bir terimdir. Büyük veya Mahapralayalar sırasında, farklılaşan her birey veya birim fenomenal evrenden kaybolur ve periyodik olarak ve sonsuz Süre boyunca doğanın tüm fenomenal tezahürlerini doğuran numen öze dönüşür. Pralaya, o halde, görünenin görünmeyene, heterojen olanın homojen olana çözülmesidir; başka bir deyişle, nesnel evren, bir sonraki kozmik şafakta yeni bir evren, eski evrenin karmik meyvesi (eski 'benliği ') olarak yeniden ortaya çıkmak için temeldeki ilk ve ebedi olarak üretken nedenine geri döner. Sonlu zihinlerimiz için Pralaya bir yokluk hali gibidir- ve bu, daha düşük eterik ve maddi planlardaki tüm varoluşlar ve varlıklar için de geçerlidir. Bir güneş sistemi, güneş pralayasının sonunda kozmik gizli halinden ortaya çıkmaya ve ruhtan aşağıya maddeye tezahürlerine başladığında, bu kozmik bireyin veya Brahma'nın nefes almasıdır. Benzer şekilde, güneş Manvantarası sona erdiğinde, güneş sisteminin tüm parçaları ve bölümleri yavaş yavaş alt planlardan kaybolur ve silsile halinde ruhsal âlemlere çekilir; daha sonra, o özel kozmik bireyin nefes alması olan solar Pralaya gelir. Önceden gezegen zincirleriyle birlikte bir güneşin olduğu yerde, yıldızlı uzayların uçsuz bucaksız âlemlerinde şimdi yıldız ve yıldızlar arasında var olan bizlere 'boş' gibi gelen kozmik esirden (Aether) başka bir şey görmezdik.
Ayrıca, Pralaya ve Manvantara, bir kozmosun sistolü ve diyastolünün diğer adlarıdır. Sistol (kalp kasının kasılması) var olan her şeyin toplanması, solunması, ortadan kaybolmasıdır ve diyastol (kalp kasının gevşemesi) bunun tersidir: Genişleyen varlığın planlarının Spiritüel seviyeden, güneş, gezegen zinciri ve hatta bir galaksiden, en kaba maddeye kadar kozmik yaşam merdiveni boyunca, nefes vermesi veya tezahür etmesidir. Sistol ve diyastol, güneş kalbinin nabzını temsil eden güneş lekesi dönemleri için de kullanılır.
Herhangi bir düzlemde tezahür etmiş bir varlık Pralayaya girdiğinde, o düzlemde bıraktığı yaşam atomları, Pralaya sürdüğü sürece devam eden derin uyku halindedir. Bilimin şimdi boş uzay olarak düşündüğü şey, gerçekten Pralaya durumundaki kozmik esirdir (Aether) ve bu tür yanlış adlandırılan boş uzayın her parçası, ezelden beri, tezahür eden varlıkların ortaya çıkışı için bir alan olmuştur ve geleceğin sonsuzluğunda da yine öyle olacaktır.
Esir (Aether[3]) asla eterle karıştırılmamalıdır. İnsanın Spiritüel ruhu astral bedeninden ne kadar farklıysa, bunlar da hem öz hem de anlam bakımından farklıdır. Esir, her ikisi de Anima Mundi’nin en yüksek silsileleri olan Sanskrit Akaşa terimiyle neredeyse aynıdır. Eter, eterin en kaba veya fiziksel yönüdür ve genellikle Anima Mundi’nin[4] ya da aynı anlama gelen esirin tortuları olan astral ışıkla değiştirilebilir. İnsanın aurik yumurtası söz konusu olduğunda, en yüksek kısmında o da saf Akaşa veya eter veya Spiritüel ruhtur ve astral ve fiziksel kısımlarında eter ve alt astral maddeye karşılık gelen Linga-Sarira’dır fiziksel bunların tortusu veya birikintisidir.
Manvantara sırasında hem içeriye hem de dışarıya doğru çalışan kuvvetler nedeniyle kozmik bir varlık, sınırsız Uzay'ın farklı planlarında tezahür eder; Pralaya sırasında aynı varlık bu planlardan kaybolur ve onun yüksek ilkeleri hayal edilemez Nirvanik mutlulukta bulunur. Bu aynı hayatta olan ve ölümden sonra yaşamına devam eden insan için de böyledir, tabii ki çok daha küçük bir ölçekte.
Nirvana[5] saf kozmik Varlık içinde tam, engellenmemiş bir bilinç halidir ve insanüstü bilgiye, saflığa ve ruhsal aydınlanmaya ulaşmış olanların harika kaderidir. Bu gerçekten ruhsal Benlik ile – en yüksek Benlik – kişisel-bireysel bütünleşmedir. Aynı zamanda, küçük Manvantaralar veya bir gezegen zincirinin turları arasında olaya dahil olan dönemdeki Monatik varlıkların durumudur ve daha da önemlisi, her yedi tur döneminde veya Brahma Günü ile gezegensel bir zincirin sonraki Günü veya yeni kalpası arasında olan durumdur.
Nirvana'nın farklı dereceleri vardır; öyle yüksek bir tane vardır ki, evrenimizin kozmik hiyerarşisinin mevcut durumuna zahmetsizce dahil olmaktadır. Nirvana, farklılaşmış maddenin kaybolma noktası olarak da adlandırılmıştır. Saf Nirvanik durum, "Parabrahman'daki ruhun layasıdır[6], Parabrahman ile bir özümsemedir, Spirit'in, bu Manvantarik döngü sırasında evrenimizin üzerinde var olan ve tezahür eden planlar üzerinde hiçbir değiştirici ilişkisi olmayan ideal Varlığın soyutlamasına geri dönüşünü belirtir.
Paranirvana, 'Nirvananın ötesinde' olan, kozmik dinlenme veya Mahapralaya dönemidir. Brahma'nın Büyük Gecesi- güneş sisteminin Manvantarasının, Saurya Manvantarasının sonunda ortaya çıkan durumdur.[7] Nasıl bir insan, varlığının kökü olan ilahi Monat ile öz bilinçli birliğe erişebilir, böylece nirvanaya ulaşabilir, aynı şekilde güneş sistemi ve onun içindeki tüm öz bilinçli varlıklar, Saurya Manvantara'nın sonunda, galaktik evrenin hiyerarşisi ile tamamen benzer fakat çok daha yüksek bir birliğe ulaşır ve bunu güneş sisteminin Para-Nirvanası olarak tanımlayabiliriz.
Yine, evrensel güneş sistemi Manvantarik sonuna ulaştığında ve Maha-Saurya Pralaya başladığında, o zaman üç Dhatu- ya da yapısal birlikleri içinde herhangi bir güneş sistemini ve herhangi bir evrensel güneş sistemini oluşturan genelleştirilmiş kozmik plan grupları- bir sonbahar rüzgarında kurumuş bir yaprak gibi yok olup gider ve geriye boşluğun "dolgunluğundan” başka hiçbir şey kalmaz.
Evrende tezahür eden her varlık bir bilinç veya Monattır. Böylece güneşimiz bir güneş Monatıdır, yüksek kısımlarında ilahi bir varlıktır; benzer şekilde her gezegen zinciri bir bireydir, bir güneşten ruhani olarak kısmen daha düşük bir varlıktır, ancak yine de kozmik bir bireydir. Her atom aynı şekilde tezahürü sırasında cisimleşmiş bir bireydir- kalbinde bir tanrı, oluşumunun ara kısmında bir yaşam-atomu, bedeninde ise bir kimyasal atomdur.
[1] Peçesiz İsis Cilt II sayfa 264-5; Gizli Öğreti Cilt 1 sayfa 368-78. Brahma, nötr Brahman kelimesinin eril veya kişiselleştirilmiş biçimidir (brah kelime kökünden gelir ve bu kök genişlemek, büyümek, meyve vermek anlamına gelir) ve Brahma Yumurtası olarak adlandırılan güneş sistemi gibi herhangi bir kozmik birimin ruhsal olarak evrimleşen enerji bilincini temsil eder.
[2] Bir gezegen zinciri yedi (veya on iki) ilke veya küreden oluşur ve bu düzlemde (seviyede) bize yalnızca bir tanesi görünür.
[3] Mitolojide Tanrıların nefes aldığı hava olarak geçer.
[4] Anima Mundi, dünya ruhu anlamına gelen Latince bir terimdir. Fikir Platon ile ortaya çıkmıştır ve çoğu Neoplatonik sistemin önemli bir bileşenidir. Sonuç olarak şunu söyleyebiliriz: Bu dünya gerçekten de bir ruh ve akılla donatılmış canlı bir varlıktır... Doğaları gereği hepsi birbiriyle bağlantılı olan diğer tüm canlı varlıkları içeren tek bir görünür canlı varlıktır.
H. P. Blavatsky bunu Alaya ile eş anlamlı olarak kullanmıştır: Anima Mundi Kuzey Budistlerin Ālaya'sının aynısı olan “Dünyanın Ruhu”; en küçük madde atomundan insana ve tanrıya kadar her şeye nüfuz eden, can veren ve bilgilendiren ilahi özdür. Bir anlamda Gizli Öğreti'deki kıtaların “yedi tenli anası”, yedi duyarlılık, bilinç ve farklılaşma, ahlaki ve fiziksel düzlemin özüdür. En yüksek veçhesinde Nirvāṇa'dır, en düşük veçhesinde ise Astral Işıktır. Gnostikler, ilk Hıristiyanlar ve Nasıralılar için bu kavram dişildi; onu sadece dört alt düzlemde düşünen diğer mezhep ise onu çift cinsiyetli olarak ele aldılar. Her insan ruhunun kendini Anima Mundi'den ayırarak doğduğu söylendiğinde, ezoterik olarak, yüksek Egolarımızın O'nunla özdeş bir öze sahip olduğu, yani hakkında bir şey bilinmeyen Evrensel Mutlak'ın bir ışıması olduğu anlamına gelmektedir. Alaya, "ikamet etmek, ikametgâh" anlamına gelen Sanskrit bir kelimedir. Yogacara Budizm okulunda genellikle vijñāna (bilinç) kelimesiyle bağlantılı olarak ālayavijñāna ("bilincin depolandığı alan") olarak kullanılır. Teosofi'de altıncı evrensel ilkeye, evrensel ruha atıfta bulunur. Teosofik görüşte Alaya, her şeyin temeli olarak Evrensel Ruh olarak kabul edilir. Kozmik düzlemler listelenmesinde Alaya altıncı (en alttaki düzlemden "yukarıya doğru" sayılır) olarak kabul edilir. Ancak, aynı zamanda karşılık gelen Prakritik düzlemlere (fiziksel) de yansır. İnsanlarda Budhi, Alaya'nın bir ışını olarak kabul edilir.
[5] Nirvana, Sanskrit bir bileşik kelimedir. Nir, dışarı veya uzak anlamına gelen edat önekidir; vana, fiil kökü Va'nın (üflemek anlamına gelir) geçmiş halidir ve kelimenin tam anlamıyla 'sönmüş' anlamına gelir. Bu kadim Hint düşüncesinin önemi o kadar kötü anlaşıldı ki, Avrupalı bilim insanları uzun yıllar boyunca bu kavramda fiziksel bütünlüğün ortadan kalkması ya da bütünlüğünü sürdürmesini tartışmışlardır.
[6] Laya, belirli bir şey veya bir düzlem anlamına gelmez, ancak bir durumu belirtir. Sanskrit bir terimdir, farklılaşmamış ve değişmez bir durumdaki bir şey fikrini, tüm farklılaşmanın sona erdiği bir sıfır noktası fikrini iletir. Helena Petrovna Blavatsky, Collected Writings vol. X
[7] Sanskrit literatürde bahsedilen çeşitli manvantara ve pralaya türleri arasındaki farklılıklara ilişkin sorular sıklıkla ortaya çıkmaktadır:
1-Prakritika pralaya
2-Saurya pralaya
3-Bhaumika pralaya
4-Pauruşa pralaya
5-Nitya pralaya
Bunları aynı terimler olarak ele alıp, ilgili Manvantaralar için eşit derecede kullanılabiliriz.
Prakritika pralaya, evrensel güneş sisteminin çözülmesidir; bu, tezahür eden varoluşun tüm çeşitli Prakritilerin veya kozmosun dünyalarının veya düzlemlerinin- bizim güneş evrenimizin- iç planlarına geçişi anlamına gelir. Hristiyanların muhtemelen 'dünyanın sonu' dediği şey budur.
Saurya pralaya, güneşe veya Surya'ya atıfta bulunur (Saurya bu kelimenin sıfatıdır). Bu, kendi güneş zincirimizin ölümü ve güneş sistemimizin dağılması anlamına gelir, ancak evrensel güneş sistemimizin pralaya'sı anlamına gelmez.
Bhaumika pralaya, dünyamız olan Bhumi'nin ölümü anlamına gelir. Bu, yaşam dönemini sona erdirdiğinde, dünya gezegen zincirimizin çözülmesidir.
Paurusha pralaya (insan anlamına gelen Purusha'dan) nadir kullanılan bir terimdir ve basitçe bir insanın ölümünü ifade eder.
Nitya pralaya, etrafımızda devam eden ve kesintisiz olarak meydana gelen kesintisiz değişim olarak tanımlanabilecek sürekli parçalanma veya çözülme anlamına gelir. Değişim, herhangi bir varlığın ya da varlığın ölümüdür ve bunun üzerine hemen karmik olarak birbirini izleyen bir durum ya da koşul değişikliğine geçer. Böylece yılın dönen mevsimleri, periyodik ve bitmeyen değişiklikleri beraberinde getirir; herhangi bir canlı vücuttaki atomlar, moleküller ve hücreler sürekli bir değişime uğrarlar. Tüm bu yaşam fenomenleri tek bir Nitya terimi altında toplanmıştır.