eskimeyen bilgelik
Işığın Mücevherleri tarafından sunulan çalışmalar; kurslar ve içerikler, Teosofi'nin derin perspektiflerini ve görüşlerini anlamak isteyenler için önemli bir kaynaktır. Bu eğitimler, Teosofi'nin temel prensiplerini kapsayarak, ruhsal arayışı olan bireylerin bilgelik yolculuklarında rehberlik etmektedir. Teosofi'nin felsefi ve mistik öğretileri, insanın evrensel bilincini genişletme ve derinleştirme amacını taşır.
Işığın Mücevherleri'nin sunduğu içerikler, bu öğretileri anlaşılır bir şekilde hazırlayarak bireylerin ruhsal gelişimine katkıda bulunmayı hedefler. Bu kaynaklar, aynı zamanda pratik uygulamalarla desteklenerek öğrenme sürecini zenginleştirir. Bu çalışmalar ile birlikte, bireyler kendi ruhsal potansiyellerini keşfetme ve evrensel bilgelikle derin bir bağ kurma imkanına sahip olurlar. Işığın Mücevherleri, ruhsal arayış içinde olan herkesi, Teosofi'nin ışığında bilgelik yolculuğuna davet etmektedir. Çalışmalarımız, bireylerin ruhsal dönüşüm sürecine rehberlik ederken, aynı zamanda evrensel bir anlayış ve içsel denge kazanmalarına yardımcı olur.
“Her şey boş, bomboş, bomboş!” diyor Vaiz. Vaiz 1:2
Burada ‘boş’ olarak tercüme edilen İbranice kelime, genel olarak Sanskrit maya kelimesine karşılık gelen hebel'dir. (Bu aynı zamanda Adem'in 'oğullarından’ birinin adıdır- Kabil'in kadın 'kardeşi' Habil. Yanılsama doktrininin yalnızca Hindu bilgeliğinde olmadığını, insan ırkının ortak felsefi ve dini mirasının bir parçası olduğunu gösterir.)
H. P. Blavatsky'nin mektuplarından birinde dediği gibi: "Bir anlamda hepimiz bir Mayayız; ama biz kendi görüşümüzde, uzayda ve zamanda ve kendi düzlemimizde devam ettiği sürece gerçekleriz." (H.P. Blavatsky'nin A.P. Sinnett'e Mektuplar, s. 253) Bu derin bir gerçektir, çünkü mayadan mayaya yeterince gerçek görünür ve en içimizdeki özümüzde ilahi ve dolayısıyla kozmik Gerçekliğin ayrılmaz parçaları olmamıza rağmen, tezahür etmiş kişiliklerimizde açıkça Mayavariyiz çünkü geçici olsa da kusurluyuz.
Burada yalnızca mayanın bizi nasıl etkilediğine dair doğru bir anlayışın anahtarı değil, aynı zamanda kendimizi mayadan özgürleştirebileceğimiz ve böylece Gerçek ile bir olabileceğimiz ve kendi başına Gerçeği 'görebileceğimiz' yolu nasıl bulabileceğimizin anahtarı yatmaktadır.
İçimizdeki tanrı, mutlak Gerçekliğin kozmik alevin bir parçası olan özünün ölümsüz Monatik kıvılcımı, tüm gerçeğimizin ve gerçekliğimizin kaynağıdır. O'na ne kadar yaklaşırsak ve onun aşkın bilgeliğini ve gücünü hayatımızda tezahür ettirirsek, Gerçekliğine o kadar yaklaşırız. Bu şekilde, içinde yaşadığımız ve bilinç kılıflarımızın çeşitli kusurları- çeşitli "kişiliklerimiz" nedeniyle bizi etkileyen yanılsamanın büyülü etkisinden giderek kurtuluruz.
Gizli Öğreti’de tam da bahsedildiği gibi (Cilt I, 145-6):
…Bu olağanüstü Evreni büyük bir İllüzyon olarak gören öğretilerimize göre, bir şey bilinmeyene ne kadar yakınsa, gerçeğe de o kadar yaklaşır. Gerçeklik, Mayanın dünyasından uzaklaştıkça kavranır.
Bu nedenle, insanın ıstırabının nedeni mayanın kendisinde değil, kendi kusurlarımızda ve genellikle kendimizi tezahür etmiş varoluşun aldatıcı okyanusunun dönen dalgalarına daha da derinden batmak için kasıtlı yaptığımız yanlışlardır. Bizi bu yanılsama dalgalarından temizliğe çıkmaktan, bu yanılsama dalgalarından içimizdeki tanrının atmosferinin berrak ve sonsuz güneş ışığına çıkmamızı engelleyen, bundan alıkoyan şey, bilinçli düşünce ve duygusal bağımlılıklarımız, iştah açıcı içgüdülerimiz ve duyusal şeylere bağlılığımız ve henüz tam olarak gelişmemiş zekâmızdır.
Çeşitli mayaların etkisi altındayız: "Siz kendinizden ıstırap çekiyorsunuz. Başka hiç kimse sizi zorlayamaz”- Sir Edwin Arnold'un güzel şiiri Asya'nın Işığında belirttiği gibi. Entelektüel ve psikolojik düzlemde mayanın etkisi altındayız ve ilahi kökenimizi unuttuk. Kaba madde rüyaları görüyoruz çünkü bedenlenmiş varoluşun yanılsamalarına dalmışız, beyin-zihin belki de insan mayasının en büyük örneğidir ve dolayısıyla içimizdeki en büyük günahkardır.
İçimizdeki Atmik, Budhik ve yüksek Manasik yetileri sürekli geliştirmeye çalışarak, yavaş yavaş bünyemizin bu üstün düzlemlerine yükselerek ve onların içinde yaşayarak mayanın tüm geniş alanlarından özgürleşebiliriz ve bu bedenlenmişken bile yapabileceğimiz bir şeydir. İlk adım, her birimizin kalbinin veya özünün sınırsız Gerçekliğin bir ışını olduğuna varlığımızın her parçasının ikna olmasıdır. H.P.B bu konuda şunları yazmıştır:
…Madenci, kuvarstan çıkarıldığında altının nasıl görüneceğini bilir, oysa sıradan ölümlü, kendilerini gizleyen ve içinde saklandıkları Mayadan ayrılan şeylerin gerçekliği hakkında hiçbir fikir oluşturamaz. Kendinden öncekilerin sayısız nesiller tarafından edinilen bilgilerle zengin olan İnisiye, "Dangma'nın[1] Gözünü” hiçbir Maya'nın etkileyemeyeceği şeylerin özüne yönlendirir. — Gizli Öğreti Cilt I sayfa 45
Tibetlilerin Şiva'nın Gözü dediği bu Dangma Gözü, içimizdeki Budha'nın veya mistik Hristiyanların tabiriyle, içsel Christos'un içsel olan Spiritüel görme organını tanımlamak için kullanılan diğer bir terimdir. Gerçekten de yüce bir insan, içindeki tanrıya doğru bilinçli olarak çabaladığı birçok yaşam geçirmişse, içindeki Christos veya Budha ile tam olarak bir olduğunda, o zaman kişi Budha veya Christos'un cisimleşmiş hali olur.
Bir Budha ile sıradan insan arasındaki tek fark -en önemli ve yüce de olsa- bir Budha'nın kendi içindeki Dhyani-Budha ile, kendi kompleksindeki Budha-Manası ile bilinçli bir şekilde birleşmiş olmasıdır ve aslında onun cisimleşmiş halidir. İnisiyenin Atma-Budhi-Manas veya Spiritüel Monat ile olan bu birliği aşağı yukarı tamamlandığında, o zaman Dangma'nın Gözü nispeten tam güç ve ihtişam içinde çalışır ve o zaman gerçekten Budha’nın veya Mesih’in cisimleşmiş halidir ve ait olduğu hiyerarşinin tüm varlıkları ve şeyleri hakkında gerçekte etkili olan her şeyi bilme ve her şeye gücü yetme özelliklerine sahiptir.
Geleceğin uzak çağlarında, şimdiki gezegen zincirimizin yedinci turunun sonunda, o dönemde hedefi başarıyla gerçekleştirecek olan herkes Dhyani-Chohan olacaktır. Elbette, yedinci turun sonunda insan varlıklarının bu doruk noktası, insan Monatları için olası tüm evrimin sonu değildir, çünkü gelecek çağlarda evrimleşen Monatlar Spiritüel ve entelektüel başarının daha da yüksek seviyelerine erişeceklerdir. O zaman bile, maya mevcut olacaktır, ama çok daha ruhsal bir düzlemdeki maya olacaktır, bu da Monatların sonsuz haç yolculuklarında daha da yükseldikçe aşılacak, geride bırakılacak olan mayadır. Böylece, her biri bir dizi kozmik düzlem olan farklı maya okyanusları, Parabrahman dediğimiz, asla ulaşılmaz Gerçekliğe doğru sonsuz yolculukta birbiri ardına aşılacaktır.
Gizli Öğretiden (Cilt I, sayfa 638-9) bir kez daha alıntı yaparsak:
Kadim Sembolizmde, (Görünür olan Güneş kastedilse de Spiritüel Güneş) esas Kurtarıcıları ve Avatarları göndermesi gereken her zaman Güneştir. Budhalar, Avatarlar ve en yüksek yedinin diğer birçok enkarnasyonu arasındaki bağlantısı buradan kaynaklanmaktadır. Kişinin asıl örneği veya modeli, "Cennetteki" esasına ne kadar yakın olursa, kişiliği kendi kişisel tanrısı (yedinci ilke) tarafından dünyevi mesken olarak seçilen, bu dünyada yaşayan ölümlü için o kadar iyidir. Çünkü, bu "Öz-tanrı" ile arınma ve birliğe yönelik her türlü irade çabasıyla, alt ışınlardan biri kırılır ve insanın ruhsal varlığı, ışından ışına, içsel insanın esas-Güneşinin tek ve en yüksek ışınına çekilene kadar, ilkinin yerini alan ışına çekilir. Bu çekilim daha da yükseğe ve daha yükseğe çekilim şeklinde devam eder… İnsan üniteleri tektir ve hepsi aynı kaynaktan ilerler. (Merkezi ve onun gölgesi olan görünür Güneş)
İçinde yaşadığımız dünya yanılsaması gerçekten çok karmaşık ve harika bir şekilde üretilmiş bir doğal sihir ağıdır, bizi çevreleyen ve sürekli gelişen birçok varlık tarafından örülmüş bir ağdır ve bu ağ, kendi kusurlu gelişmiş zihinlerimizin gördüğü vizyonları, imajları yanlış yorumladığı için illüzyonda kalırız. Dışarıda maya vardır ve algımızda içeride maya yaratır. Doğa, farklılaşmış ve tezahür etmiş yönleriyle, tabiri caizse, sayısız küçük ama benzer seraplardan oluşan uçsuz bucaksız bir fata-morgana'dır; yine de bu sürekli aktif yanılsama ağının kalbinde, sürekli dokunan ve dolayısıyla sürekli olarak yanılsamanın yeni yönlerini sunan Gerçeklik vardır. Nasıl ki, anlaşılmaz derecede büyük kitleler içinde bu büyüleyici illüzyonu yapmak için bir araya gelen ve iş birliği yapan sayısız Monatlar ordusunun her bir bireysel biriminin özünde Gerçeklik varsa, aynı şekilde her birimizin kalbinde de esas Gerçek vardır. Bu nedenle, başıboş illüzyon yaratan zihinlerimizi sürekli olarak içimizdeki Işıkta tutmak ve yavaş yavaş, çağlar geçtikçe, bu Işığı hayatımızın yol gösterici yıldızı yapmak, sadece bizim görevimiz değil, Gerçekliğe giden yoldaki ilk adamımızdır.
[1] Dangma, arınmış bir ruh, Jivanmukta, en yüksek üstat veya daha doğrusu Mahatma denilen kişi anlamına gelir. Onun "açık gözü", kâhinin içsel ruhsal gözüdür ve onun aracılığıyla tezahür eden yeti, normalde anlaşıldığı gibi durugörü gücü değil, doğrudan ve kesin bilginin elde edilebildiği ruhsal sezgi yetisi. Bu yeti, mitolojik geleneğin belirli insan ırklarına atfettiği “üçüncü göz” ile yakından bağlantılıdır.