top of page
Image by Jan Kopřiva

eskimeyen bilgelik

Işığın Mücevherleri tarafından sunulan çalışmalar; kurslar ve içerikler, Teosofi'nin derin perspektiflerini ve görüşlerini anlamak isteyenler için önemli bir kaynaktır. Bu eğitimler, Teosofi'nin temel prensiplerini kapsayarak, ruhsal arayışı olan bireylerin bilgelik yolculuklarında rehberlik etmektedir. Teosofi'nin felsefi ve mistik öğretileri, insanın evrensel bilincini genişletme ve derinleştirme amacını taşır.

Işığın Mücevherleri'nin sunduğu içerikler, bu öğretileri anlaşılır bir şekilde hazırlayarak bireylerin ruhsal gelişimine katkıda bulunmayı hedefler. Bu kaynaklar, aynı zamanda pratik uygulamalarla desteklenerek öğrenme sürecini zenginleştirir. Bu çalışmalar ile birlikte, bireyler kendi ruhsal potansiyellerini keşfetme ve evrensel bilgelikle derin bir bağ kurma imkanına sahip olurlar. Işığın Mücevherleri, ruhsal arayış içinde olan herkesi, Teosofi'nin ışığında bilgelik yolculuğuna davet etmektedir. Çalışmalarımız, bireylerin ruhsal dönüşüm sürecine rehberlik ederken, aynı zamanda evrensel bir anlayış ve içsel denge kazanmalarına yardımcı olur. 

Ruhsal Aydınlanmaya Karşı Psişik Yanılsamalar.jpg

Spiritüel ve astral güçler sürekli olarak iş başındadır ve dünyanın en eski çağlarından beri böyle olmuştur. Ancak insanlık tarihinde, fiziksel dünyamız ile içsel âlemler arasındaki kapıların kısmen açık olduğu ve böylece insanların bu süptil etkilere daha açık hale geldiği belirli zamanlar olmuştur. Şu anda materyalist yaşam ve düşünce çağını terk ediyor ve daha manevi bir döneme giriyoruz. Aynı zamanda, dünya psişik etkilerin patlak verdiği kanıtlarla doludur ve bunlar her zaman aldatıcıdır, her zaman tehlikelidir, çünkü astral âlemler, insan ve diğer kötü yayılımlarla dolu daha düşük bir maddi varoluş aralığına aittir.

Gerçekten de şimdiki dönem böyledir, Spiritüel ve astral enerjilerin o kadar da hızlandığı bir dönemdir, iki büyük döngünün kesişme noktasındayız, birinin sonu ve diğerinin başlangıcı ve döngüsel dönemlerin bu geçişine paralel olarak, insanların zihinleri hızla değişmekte ve psişik olarak daha duyarlı hale gelmektedir. Bunda büyük bir tehlike vardır, ama aynı zamanda, eğer insanın bilinci daha yüksek şeylere yönelirse, daha hızlı ilerleme şansı da vardır, çünkü bu hızlandırılmış değişim hareketi, özellikle ruhsal güçler söz konusu olduğunda güçlüdür.

Bu, gezegenimizde ilk defa olan benzersiz bir şey değildir, geçmişte de gerçekleşmiştir. Atlantis ırkının çöküşü sırasında muazzam bir çaba sarf edilmiştir- bu çaba, uzun yıllar sonra kadim dünyanın çeşitli mistik, dini ve felsefi merkezlerinde ifadesini bulan Gizem okullarının kurulmasıyla doruğa ulaşmıştır. Dünyanın kutsal yazıtları incelediğimizde, en eskilerinin kadim ezoterik öğretilerin tam kapsamını içerdiğini görürüz.

Bunun nedeni, Atlantis kıtalar sistemine ait son adanın -Platon'un kendi zamanından yaklaşık 9000 yıl önce gerçekleştiğini kaydettiği- suya battığı zamandan bu yana, dünyada maddesellikte sürekli bir artış olması ve buna ilave olarak da manevi dürtülerin giderek azalması, durgunluğa erişmesiydi. Ancak bu döngü, belirtildiği gibi, yakın zamanda sona erdi. Girdiğimiz dönem çok sıra dışıdır, çünkü 2.160 yıllık Mesih diye bilinen dönemine ait değildir, ancak on ila on iki bin yıllık bir zaman dilimini kapsamaktadır.

Büyük olaylar meydana gelmektedir, çünkü tüm modern dünya, tarihsel olarak kritik bir noktaya yaklaşmaktadır. Kelimenin tam anlamıyla ışığın güçleri ile karanlığın güçleri arasında devam eden bir savaş vardır ve kaderin terazisinin manevi güvenli alan ile manevi yozlaşma alanı arasındaki ayrım çizgisinin hangi tarafına düşeceği çok hassas bir denge meselesidir.

H.P. Blavatsky, ölümünden kısa bir süre önce yazdığı bir mektupta şu uyarıda bulunmuştur:

 

Tüm cazibeleri ve tüm tehlikeleriyle psişiklik, aranızda zorunlu olarak gelişmektedir ve Psişik gelişmenin, Manasik ve Spiritüel gelişmeyi geride bırakmamasına dikkat etmelisiniz. Manasik ilke tarafından kontrol edilen ve yönlendirilen, mükemmel bir şekilde kontrol altında tutulan psişik yetenekler, gelişimimimizde değerli yardımcılardır. Ancak isyan ettiren, kontrol edilen yerine kontrol eden, kullanılmak yerine kullanan bu yetenekler, Öğrenciyi en tehlikeli kuruntulara ve ahlaki yıkımın kıyısına götürür. Bu nedenle, insan ırkında ve şu andaki evrim döngümüzde kaçınılmaz olan bu gelişmeyi dikkatle izleyin ki, sonunda kötülük için değil, iyilik için çalışabilsin.[1]

 

Ne yazık ki, maneviyatla teması kaybetmiş bir çağda her zaman olduğu gibi, bugün de insanlar enerjilere, şüpheli ve pek de kabul edilmeyen yüksek fakültelerin gelişmesine özlem duyuyorlar ve körlüklerinden dolayı bunu kendi dışlarında arıyorlar. Kalpleri hayatın gizemlerine cevap bulmaya aç ve bu yüzden psişik güçlerin nasıl kazanılacağı ve kullanılacağı konusunda kendi reklamını yapan öğretmenlerden alabileceklerini alıyorlar ve bu tür “öğretiler” her zaman kişisel çıkarlarla ilgilidir ve katılımcılarını kandırmaktadır. Gerçeği bilmeden, sahip olduklarından daha büyük bir yaşamın bir göstergesi gibi görünen şeyleri takip eden birçok güven içindeki ruhu incitmeden bu şeylerden bahsetmek zordur ve bu, şu anda var olan ve çoğu durumda insanları kendi içsel tanrılarından yayılan ışığa doğru yönlendirmek yerine uzaklaştıran birçok psişik ve yarı-mistik hareketi [2] açıklar. Bu konularda her zaman dikkatli olmalıyız. Astral ışığın dalgaları aşırı derecede güvenilmezdir ve binlercesi, içindeki ilahi varlığın sürekli yanan ihtişamı yerine psişik ışığın pırıltılarını takip eder.

Açık gerçek şu ki, Batı, kendi içlerinde kalıcı hiçbir şeyi olmayan psişik öğretiler tarafından yanlış yönlendirilmektedir. Ve bu uygulamaları takip edenlerin yüzde doksan dokuzu, manevi yönden eğitimsiz ve psişik karakter yapısına sahip kişilerdir ve böylece psişizmin illüzyonuna (Maya, Sankskrit) kolayca kapılırlar. Bu, bu tür yetilerin ve güçlerin kötü olduğu veya insan çok boyutlu yapısının doğal parçaları olmadığı anlamına gelmez aynı şekilde bu güçlerin yararsız oldukları da söylenemez. Bunun anlamı, manevi bakış açısı ve bu fakültelerin içinde bulunduğu psişik doğayı yönlendirmek ve kontrol etmek için akıl ve manevi irade gücüne sahip olmayan biri için çok tehlikeli olmalarıdır.

Psiko-astral tipteki hatha-yoga uygulamaları da tehlikelidir, genellikle fiziksel duruş vb. ile bağlantılıdır ve bazı bireylerin kendileri için daha düşük türden güçler kazanma girişimlerinde bağımlı oldukları uygulamalardır. Bu uygulamalar sadece zihni etkilemekle ve hatta onu normal yerinden oynatmakla kalmaz, aynı zamanda akıl sağlığına da zarar verir, aynı zamanda vücudun uygun pranik dolaşımlarına müdahale edebilir. Dini fanatikler genellikle çıldırır ve bazı hassas durumlarda, genellikle cahiller; sırf derileri kanayabileceği ve ellerinde ya da ayaklarında çarmıha gerilmeyi temsil ettiği varsayılan yaralar olduğu için kutsal bir yaşamın örnekleri olduğuna inanılan sözde kendinden geçmiş kişiler haline gelirler. Aynı şey, Doğunun fakirleri ve daha aşağı tipteki yogileri için de söylenebilir. Hem zihni hem sağlığı hem de hayatın kendisini tehlikeye atan sonuçlar üretilebilir. Bütün bu uygulamalarda maneviyata ait bir nefes yoktur.

Her türlü güç elde etme umuduyla yola çıkan, onları çok önemli bir şey olarak gören kişi başarısızlığa mahkumdur. Gerçekten de en kötü ihtimalle büyücülüğe ve kara büyüye yol açabilecek ve en iyi ihtimalle ona sadece Ölü Deniz'in hayal kırıklığı meyvesini getirecek çok tehlikeli ve şüpheli bir yola girer. İster ruhsal ister entelektüel veya psişik olsun, bu tür güçler, başarmak için sarsılmaz bir kararlılığa sahip olmamız ve hepsinden önemlisi, kalbimizin sonsuza dek aydınlanması ve doldurulması koşuluyla, ilerledikçe ve tamamen doğal bir şekilde zamanla gelişecektir ve şimdi bile içimizdeki manevi ruhun ayırt edici bir özelliği olan bir sevgiyle bu mümkün olacaktır.

Ezoterik geleneğin öğretilerinde muazzam bir umut ve ruhsal güzellik vardır. Onlarda evrimleşebileceğimiz yol vardır, ancak bu, bireyin içinde yaşayan ve çalışan ışın boyunca yükselip yükselmemesine bağlıdır. Felsefenin daha yükseklerindeki derinliklerini tam olarak anlamak için yüksek entelektüel güç ve manevi bir vizyon gerektirdiği doğru olsa da büyük bir ışık görenler genellikle basit doğaya sahip olanlardır. Işık her yerden geçer. Kişiliğimizin kapalı kapılarını açmamız yeterlidir ve o zaman kendi ışığımız içeri girecek ve kendimizi içgüdüsel olarak doğanın en derin sırlarını anlarken buluruz.

Batı'da çok kötü bir şekilde anlaşılan avatar İsa, aynı gerçekleri öğretmiştir. Önce ruhun, cennetin krallığının hazinelerini arayın ve diğer her şey eklenecektir diye belirtmiştir. (Tüm psişik güçler, enerjiler ve fakülteler, içinizdeki ruhsal güneş tarafından aydınlanmış ve yönlendirilmiş olarak doğal ve güvenli bir şekilde ait oldukları yere gelecektir.)

Şimdi, ruhun burada bahsettiğimiz hazineleri nelerdir? Bizi düşünce ve eylemde tanrısal yapan ruhsal ve entelektüel yetiler ve enerjilerden başka bir şey değildir: İrade gücü, vizyon, sezgi, yaşayan her şeye sempati duyma. İnsanlık ailesi olarak bize miras olan bu özellikleri kullanmaya başlamamızın önünde hiçbir neden yoktur. Tüm güçler, nitelikler ve özellikler şimdi bile içimizdedir, ancak çoğu zaman gizlidir, çünkü onları ortaya çıkarmayı henüz öğrenmedik. Gerçekte, 'uyuyan' sıradan alt zihnimizde ve duygularımız da bize aittir, oysa yüksek doğamız hiç de uykuda değildir, yoğun bir şekilde aktiftir.

Örneğin, bir insanda ruhsal irade harekete geçirilip aktif hale getirildiğinde, kişi mutlak bir öz-kontrole ve yönlendirmeye sahip olacak şekilde kendi kompleksi üzerinde üstün hale gelir ve astral dünyanın sakinleri bile onu hiçbir şekilde kontrol edemez. Eylem halindeki irade, tıpkı elektriğin hem kuvvet hem de madde olması gibi, madde üzerinde ilerleyen bir enerji akımıdır. İradenin arkasında arzu yatar. Arzu safsa, irade saftır. Arzu kötüyse, irade kötüdür. Arzunun arkasında da bilinç yatar. Bu nedenle irade, arzu yoluyla bilinçte ortaya çıkar. Bu iradeyi yönlendiren zekâyı arzularız ve anında uyandırır ve harekete geçeriz ya da bazen daha yüce olan eylemlerden kaçınırız.

İnsanlarda yüksek özlem (aspirasyon) denilen ilahi arzu[3] ve onun maddi yansıması vardır. Kaçımız irademizin, arzu-doğamızın alt yönünün, Kama ilkesinin egoist ve bencil dürtüleri tarafından yönlendirilmesine izin veriyoruz! Sonuç olarak, insan iradesinin kökleri Budhi-Manas’a dayandığından, irademizi kendi işlerimizde, kendi alanlarımızda yapacağı daha asil eylemlere yönlendirmesi gereken sezgi (Budhi) ve yüksek Manasik ilkedir: Kardeşlik ve kişisel olmayan hizmet işleri ve bu, insandaki Budhi-Manasik ilke olan ruhsal egonun doğası ve özelliğidir.

Sezgi kendini anlık vizyon, anlık bilgi olarak ifade eder. Ancak bilgelik ile bilgi arasında büyük bir fark vardır. Bilgelik, yüksek egonun, Spiritüel ruhun bilgisi ve kişiliğin bilgeliği olarak adlandırılabilir. Her durumda, öğrenilmiş ve öğrenilmemiş şeylerin deneyim hazinesinde depolanmasıdır- bu küçük ya da büyük bir bölüm değil, kendimize ait olan bir hazinedir. Her deneyim, onu kavrayan benliğin bir modifikasyonudur ve hafıza deposu, tam da kişiliğin kendisinden önceki tüm kişiliklerin karmik kayıtlarıyla damgalanması ve etkilenmesi gibi, çağların kayıtları ile doldurulur.

Bilgelik, bilgi, içsel güç, hepsi Spirit'in (Monat) yetenekleridir ve Spirit'in-ruhun içsel gücünün evrimsel açılımının meyvelerini gösterir. Sezginin kendisi, geçmiş yaşamlarda Spirit'in-ruhun hazine evinde biriken manevi bilgelik ve bilgilerdir. İçgüdü ise sezginin pasif yönü, yani enerjik tarafı, irade yönü ise, uyanık ve aktif yönü olarak adlandırılabilir. İçgüdü, kendisini tamamen tabii olan varlık aracılığıyla ifade eder: Atomlar, bilincini ve iradesini kullanan bir insan gibi, içgüdüyle hareket eder ve şarkı söyler; ama sezginin şarkısı ve hareketi, içgüdünün şarkısı ve hareketinden kıyaslanamayacak kadar yücedir. Her ikisi de bilincin işlevleridir, biri istem dışı çalışır, otomatiktir; diğeri, enerjiktir, farkındadır ve uyanıktır.

Spirit, evrensel olduğu için her yerde yaşar ve hareket eder. Spiritüel durugörü ile bakıldığında, psişik durugörünün sadece dans eden bir gölge olduğu fark edilir ve kişinin tüm yanılsama perdelerinin arkasını görmesini, uzay alanlarındaki uzak bir yıldızda neler olup bittiğini görmesini sağlar. Bir bakışta şeylerin hakikatini algılama, insanların kalplerini bilme ve akıllarını anlama gücüdür. İçsel gözle görme yeteneğidir, formların bir bilgi edinimi olarak görülmesi değildir ve bu bilgi edinimi, fiziksel gözle görme biçimiyle yakından paralellik gösteren bir şekilde bağlantılı olduğundan, buna doğrudan görme denir. [4]

 

Fiziksel kulakla duymanın değil, Spirit'in kulağıyla dinlemenin gücü olan ruhsal duruişiti için de durum böyledir. (Ya da görme için; çünkü bazen sesler görülür ve renkler duyulur, duyu ile diğer bir duyu arasında bir karşılıklı ilişki vardır) Spirit'in kulağıyla işitilen sesler, sessizlikte ve tüm duyuların sükunetinde işitilir. Böyle bir Spirit duruişitisi, atomların kendi ilahilerini söylerken hareketlerini duymayı sağlayacaktır; çimlerin büyümesini, gülün açılmasını duymak- hepsini bir senfoni olarak duymak demektir.

Sokrates, etrafındakilere, daimonunun[5], içsel ekranın ona ne yapması gerektiğini asla söylemediğini, her zaman ne yapmaması gerektiğini söylerdi.[6]Bu diamon, gelişmiş insanlarda genellikle enerjisi çok güçlü olan yüksek egonun” sesidir” ve bazı aşırı duyarlı insanlarda bu bir “ses” olarak duyulabilir. Bu gerçekten bir ses değildir (Gerçi bu bazen fiziksel beyin üzerindeki etkisidir), daha çok içeriden gelen bir dürtüdür ve belki de ışık parlamaları ve içsel görüş olarak tezahür eden bir etkidir.

Kalp anlayışını geliştirmedikçe kendimizi ve başkalarını anlayamayız. Anahtar sempatidir ve yöntem içinizdeki ilahi varlığa bakmaktır. Hayatımızın her anında ona daha çok benzemek istedikçe, ışık gelecektir ve onu bulduğumuzda ise gerçeği bilir hale geliriz. Şefkatli ve güçlü olacağız. (Kendini aydınlatmayı başarmış bir insanın gerçek göstergeleri olan nitelikler) O halde ilk ders, kendi içsel tanrımızın ışığını aramak ve yalnızca ona güvenmektir. Bu ışığı takip ettiğimizde, onun yüce ve hayat veren ışınlarıyla ısındığımızda, o zaman başkalarında da aynı tanrı ışığını göreceğiz.

Pınarın başına giderek en berrak suyu buluyoruz, peki neden kaynaktan yüzlerce kilometre uzaktaki çamurlu sulardan içelim? Eğer bir insan kendisini ve onun olan harikulade güçleri ve yetileri bilirse, kendisini etrafındaki evrende görmesine izin verir ve o evreni kendisi olarak inceler. Bu muhtemelen nükteli bir sözdür ama bilgeliğin gerçek esas bir anahtarı ve sadece inisiyasyonların değil, gelecekteki tüm gelişimin özünü de içermektedir.

 

[1] Teosofi Topluluğunun Amerika Grubunun 26-27 Nisan tarihlerinde Boston'da düzenlenen Beşinci Yıllık Toplantısında 15 Nisan 1891, Londra tarihli bir mektuptan alıntıdır.

[2] Üç kez 'çok' az istisna dışında, tüm bu bedenler, H.P.B.'nin Pali terimi iddhis'i kullanarak Sessizliğin Sesi'nde (s. 73) bahsettiği alt siddhilerden sonra az ya da çok aç kalır. Hindistan'da farklı yoga uygulama okulları tarafından temsil edilirler. Sanskritçe sidh fiili kökünden gelen Siddhi, yerine getirilmek, bir amaca ulaşmak, 'mükemmel erişim' anlamına gelir. Siddhilerin iki sınıfı vardır: Alt psişik ve zihinsel enerjilerle ilgili olanlar ve her ikisi de ruhsal inisiye tarafından sahip olunan ve onları yalnızca insanlığın yararına kullanan entelektüel, ruhsal ve ilahi güçlerle ilgili olanlar ve bunlar asla kişinin kendisi için kullanılmaz. Budha Gautama'nın kişisel adı Siddhartha, 'hedefine ulaşan kişi' anlamına gelmektedir.

[3] Kadim Veda'da şöyle bir deyiş vardır: "Arzu (Kama) önce O'da ortaya çıktı" ve sonra dünya oluştu, çok uzun süredir devam eden pralaya'sında uyuyan Brahman'ın ilk olarak ilahi arzunun tohumlarını içinde hareket ettiğini hissetmesi anlamına gelir. Arzunun arkasında bilinç vardır; ondan arzu doğdu ve iradeyi meydana getirdi ve irade uyuyan atomlara etki etti ve dünyaları meydana getirdi.

[4] Normal görüşle ilgili olarak, W. Q. Judge Patanjali'nin Yoga Sutralarının Önsözünde zihnin göz aracılığıyla ortaya çıkmasından ve görülen nesnenin biçimini ve niteliklerini benimsemesinden bahseder. Bunun geri dönüşünde ise edindiği bilgileri ruha yansıtır. Bu, diğerlerinin yanı sıra Platon tarafından da öne sürülen eski açıklamadır. Teori, görme ışını diyebileceğimiz bir kuvvetin gözden çıkmasıdır; bu kuvvet veya ışın, bilincin veya zihnin bir yansımasıdır; normalde projeksiyon veya seyahat hızı çok yüksektir, bu oran aslında irade veya düşünce ile artırılabilir; ışın veya kuvvet gözden fırlar, hakkında bilgi istenen nesneyle karşılaşır ve ışıkla birlikte geri döner ve bu kombinasyon tekrar göz küresine girdiğinde, taşıdığı mesaj beyne ve oradan da alıcı zihne veya bilince iletilir. Yıldız veya gezegen gibi çok uzaktaki bir cismin incelenmesi gerektiğinde, özünde akasik olan bu görsel ışın, gözü terk eder ve düşünce hızıyla cisme çarpar, hak ettiği tüm mesafe ve dönüş, aldığı izlenimler ve koşullar, bilinen optik yasalarının yanı sıra şu anda bilinmeyen diğer yasalar tarafından yönetilir. Kendi dokunaçlı yapısını yansıtan zihin değildir; garip bir şekilde, bu kavram yanlış olsa da insanlık ailesinde ilk görme organının ne olduğuna dair bir sezgidir. Bu o dönemde bir göz değildi, aslında daha çok bir dokunaç gibiydi ve duyusal izlenimlerini dokunarak alıyordu ve bu tür duyusal deneyimin sayısız, milyonlarca örneği yoluyla, göz, gerçek fiziksel temas artık gerekli olmayana kadar, gücü ve işlevin inceliği artırılarak yavaş yavaş gelişti. (Aslında, şu anda sahip olduğumuz neredeyse tüm duyular benzer bir şekilde ortaya çıkmıştır ve biyoloji öğrencisi, bazı duyuları inceleyerek birinci, ikinci ve erken üçüncü kök ırklarda nasıl başladıklarına dair birçok ipucu elde edebilir. Alt varlıkların garip duyu aygıtları da ilginç bir konudur.) Tam olarak gözden çıkan bu görsel ışın- normal işlevde elektromanyetik karaktere sahip olan ışındır- aynı zamanda arkasında irade varsa ve kişisel aura manyetizmasını harekete geçiren, kişinin manyetik atmosferini de beraberinde taşır ve aynı zamanda, yaygın olarak hipnotizma olarak adlandırılan psikolojik vakalarda, suje ile uzun göz teması kurulur ve böylelikle suje etki altına alınır ya da diğer bir tabirle büyülenir. Burada hipnotizma sorununa yapılan ima, uygulamanın onaylanması değil, sujenin kendini başka bir iradeye tabi tutmanın maruz kaldığı tehlikenin bir açıklamasıdır. Bir kişinin doğrudan gözünün içine bakmak her zaman hayranlık uyandırır ve haklı olarak da öyledir, çünkü belirli bir miktarda karakter ve duruş anlamına gelir; belki de duruma göre, dostça ya da düşmanca, manyetizma savaşının bilinçsiz bir hali vardır.

[5] 1. İnsanları yöneten ve geliştiren görünmez, yüce varlıklar. Bu anlamdaki daimonları Platon üç gruba ayırmıştır: İlk iki gruptakilerin bedenleri esîr ve ateşten oluşur, görülemezler. Üçüncü gruptakiler buharımsı bedenlere sahiptir, görülmezlerse de nadiren birkaç saniyeliğine (fantom tarzında) tezahür edebilirler.

2. Vicdan, vicdan sesi. Düşüncelerinin ilham kaynağının kendi daimon’u olduğunu bildiren Sokrat, belki de bir ayrım yapmak amacıyla, vicdan ya da vicdan sesi anlamını bir başka terimle, Daimon’un tezahürü anlamındaki daimonion terimiyle belirtmiştir.

3. Teosoflara göre, daimon terimi eski Yunan tradisyonunda aynı zamanda “düşünce formları” anlamında da kullanılmıştır.

[6] Duyulan bu seslerin ya da üstü kapalı şekilde söylenenlerin nadiren olumlu (şunu yap anlamında) şekilde söylenmesinin ilginç bir nedeni vardır, neredeyse her zaman duraklamaya, düşünmeye ya da böyle yapmamaya teşvik eder. Bir insan kararsızlık halindeyken, zihni sempatik titreşimle içsel bilince iletilen görseller oluşturur ve içsel bilinç beyin-zihin ile bu temasa sahip olduğundan, iletilen görseldeki eylem yanlışsa, cevap geri gelir, “Hayır.”

bottom of page