top of page
Image by Jan Kopřiva

eskimeyen bilgelik

Işığın Mücevherleri tarafından sunulan çalışmalar; kurslar ve içerikler, Teosofi'nin derin perspektiflerini ve görüşlerini anlamak isteyenler için önemli bir kaynaktır. Bu eğitimler, Teosofi'nin temel prensiplerini kapsayarak, ruhsal arayışı olan bireylerin bilgelik yolculuklarında rehberlik etmektedir. Teosofi'nin felsefi ve mistik öğretileri, insanın evrensel bilincini genişletme ve derinleştirme amacını taşır.

Işığın Mücevherleri'nin sunduğu içerikler, bu öğretileri anlaşılır bir şekilde hazırlayarak bireylerin ruhsal gelişimine katkıda bulunmayı hedefler. Bu kaynaklar, aynı zamanda pratik uygulamalarla desteklenerek öğrenme sürecini zenginleştirir. Bu çalışmalar ile birlikte, bireyler kendi ruhsal potansiyellerini keşfetme ve evrensel bilgelikle derin bir bağ kurma imkanına sahip olurlar. Işığın Mücevherleri, ruhsal arayış içinde olan herkesi, Teosofi'nin ışığında bilgelik yolculuğuna davet etmektedir. Çalışmalarımız, bireylerin ruhsal dönüşüm sürecine rehberlik ederken, aynı zamanda evrensel bir anlayış ve içsel denge kazanmalarına yardımcı olur. 

Sessiz, Dar Yol.jpg

Tüm ezoterik okullar, varlıklarının temeli olarak şunu öğretmişlerdir: "İnsan, kendini bil!" Her zaman böyle olmuştur ve bunun anahtarı birçok şeyde yatmaktadır. Kişilik düğümünün, karmaşık bencillik labirenti aşılmadan önce yaşadığı ıstırabın incelenmesinde; aynı zamanda, daha egzoterik bir düzlemde, geçmiş çağların görkemli literatürünü okunmasında yatar: Beynin işleri, kalbin işleri, ruhun işleri, her çağın görücü ve bilgelerinin işleri.

Hepsinden önemlisi, başkalarına karşı sevgi ve kendini tamamen unutabilme çalışmasında yatar. Budhalığın, Mesihliğin gizemi de burada yatar: Kendini unutmak, her şeyi kapsayan, sınırsız sevgiye dalmak.

Bazı insanlar, gerçekte sıradan yaşam ile yolu takip eden acemi veya çela (chela)[1]  arasında nispeten dar bir sınır varken, manevi kazanım yolunun geleceğin dağlarının çok ötesinde, neredeyse ulaşılamaz olduğunu hayal eder. Esasen fark, metafizik uzaklık değil, bakış açısıdır. Ayartmanın etkisine girip sonra onun kölesi olanla, ayartmaya başarıyla karşı koyan ve ondan sonra efendisi olan arasındaki fark aynıdır.

Herkes yola girebilir, eğer iradesi, bağlılığı ve özlemleri başkalarına daha fazla hizmet etmeye yönelikse. Kişiyi bu en güzel adımı atmaktan alıkoyan tek şey, bakış açısını bozan inançları, psikolojik ve zihinsel önyargılarıdır. Hepimiz öğrenciyiz, hepimizin farklı seviyelerde yanılsamaları vardır. Mahatmalarda ve üstatlarda bile, son derece ince ve yüce bir karaktere sahip olsalar da onları daha yükseğe çıkmaktan alıkoyan yanılsamalara sahiptirler ve eski günlerde başarıyla ilerledikleri yolda yürümek isteyenlere karşı bu kadar şefkatli olmalarının nedenlerinden biri de budur.

Bu yanılsamaların üstesinden gelmenin en hızlı yolu, onların kökünü kesmektir ve bu kök, sayısız biçimleriyle bencilliktir. Yalnızca benlik için olduğunda ilerlemeye duyulan özlem bile, kendi ince ve güçlü mayalarını üreten bencilliğe dayanır. Bu nedenle, her türlü başarılı olma hırsı, tüm kişiliklerden temizlenmedikçe, kaçınılmaz olarak hizmet etme isteğini yenecektir, çünkü içsel büyümenin yolu kendini unutmak, her türlü kişisel hırs ve özlemden vazgeçmek ve yaşayan her şeyin kişisel olmayan bir hizmetçisi olmaktır.

Bununla birlikte, gerçek okültizmin amacının 'müritler yetiştirmek' ya da sadece kendini geliştirme çabasında olan, inatçı bireylere dönüştürmek olmadığı belirtilmelidir. Bunun yerine, kusurlu insan doğamızı, ilk başta asil insan ve sonunda tanrısal olmak üzere yeniden canlandırmaktır- ve bu, yüzyıllardır tanınan ve takip edilen kadim ve geleneksel öğretim ve disiplin çizgileri boyunca mümkündür.

Çelalık, içinden inanç ve net eylemlerin çıktığı bir vizyondur. Kadim felsefelerin yüce kaynaklarında olduğu kadar Teosofik yazılarda da okunabilecek ahlaki davranış kurallarının tümü, adayın kendini bencillikten arındırmasına yardımcı olacak güçlü desteklerdir. Gerçek etik kılavuzlar yazılmamış bir olanlardır ve bu nedenle dogmatizme tabi değildir, geleneksel kavramlara veya sadece kelimeler hakkında tartışan ve münazara eden zihinlerin yanlış yorumlarına kolayca köle olmayacak durumdadır. Özünde son derece basitliğe sahiptir, çünkü en güzel ve en kapsamlı gerçekler her zaman en basit olanlardır. Kâlemimi bir kenara atıp kendime şunu söylediğim zamanlar olmaktadır: Çocukların bozulmamış tabiatlarıyla, dolaysız ve hızlı algılarıyla kavrayabilecekleri basit gerçekler olsun yeter. Bir çocuğu kalıcı olarak kandırmak zordur. Ama aceminin çocuk halini yeniden kazanması gerektiği söylendiğinde, bu çocukluk ya da aptallık anlamına gelmez. İhtiyacımız olan çocuğun kalbidir- güvenen, sezgisel ve uyanık.

Entelektüel eğitim çok değerli ve büyük bir yardımdır, ancak çocuk olmak, insanoğlunun öğrenmesi gereken en zor derstir. Beyin-zihin, yönlendirildiği ve eğitildiği zaman iyi bir araçtır, ancak kendi haline ve dürtülerine bırakıldığında bir tirandır, çünkü her zaman bencildir; onun vizyonu zorunlu olarak kişiliğin Manasik[2] düğümünün alt ve kısıtlı bilinç alanının girdabı ile sınırlıdır. Daha yüksek doğada daha yüksek anlayış bulunur ve öğretilerin içsel anlamına yalnızca o ulaşabilir.

Alt akıl, beyin-zihin anlayışında bir miktar başarı elde edebilir, ancak yalnızca içsel anlayıştan yardım aldığında bu mümkündür. Bir birey oldukça samimi, bilmeye oldukça istekli, deney yapmaya ve araştırmaya oldukça hazır olabilir, ancak Budhik[3] ihtişamı tamamen eksik olabilir. Buna uygun olup olmamanın tek sınavı, bireyin kendisi tarafından verilendir. Budhinin ışığı, kaçak bir parıltı kadar bile ışıyorsa, bu yeterlidir. O zaman o bireyde ezoterik olanı bilme hakkı vardır.

Kendini fethetmek, büyümenin yoludur. Bütün gerçek bu birkaç basit kelimede saklıdır. Tüm harika şeylerde olduğu gibi bu tedricen gerçekleşen bir büyümedir ve eğer elde edilecekse, bu insanın kendisinin bir açılımı olmalıdır. İçsel gelişimden başka bir yol yoktur, kolay bir yol yoktur: Günlük hayatın işlerinde kendini kontrol edemeyen ve kim ya da ne olduğunu bilmeyen kişi, olayları da kontrol edemez. “Tüm kapıların en zoruna” yaklaşmayı az da olsa başaran herkesin etrafında kaçınılmaz olarak ortaya çıkan deneyimler az ya da çok bu yöndedir.

İşte garip bir paradoks burada yatar: Eğer kişi kendi kendisinin efendisi olacaksa, tamamen özverili olmalı ve yine de tamamen kendisi olmalıdır. Alt benlik yok edilmelidir- öldürülmemeli, yok edilmelidir, bu da içe çekilmek ve yüksek benlik tarafından özümsenmek anlamına gelmektedir.  Çünkü yüksek benlik bizim özümüz ya da gerçek varlığımızdır ve alt benlik ondan gelen bir ışından başka bir şey değildir- kirlenmiş, çarpıtılmıştır, deyim yerindeyse bu sayısız yanılsamalar ile dünyaya bağlı hale geldiği için böyle olmuştur.

En kolay aldatılan kişi, mayaya[4] en çok karışan kişidir ve bunlar genellikle sözde dünyevi bilgelerdir. Bir üstadı aldatamazsınız, çünkü o, aldatma girişimini anında görür ve bunun nedeni onun varlığına kişisel bağlılık kancaları atamamaktır çünkü maya bizim kişisellik alanlarımızdaki yanılsamalardır. Yapılabilecek ya da söylenebilecek hiçbir şey onu etkilemeyecek ya da eğer düşünceniz birazcık bencilse, evrensel değilse, onu sizin düşüncenize çekmeyecektir. Üstatlar, bu illüzyonların üzerindedir, onlarla savaşmış, onları bulmuş ve bu illüzyonları geri çevirmişlerdir. Yine de üstatlar, biz daha farkına varmadan, gerçek çela ruhunun en ufak bir hareketini bile hissederler. Onlara yapılan çağrı muazzamdır ve bunun üzerine hızlı bir manyetik sempati kurulur.

Düşünceyi bir adım daha ileri götürelim: Bir acemi, varlığının tüm gücüyle bilinçli ve gerçek bir seçim yaptığında, içinde bir ışık yakar ve bu Budhinin ihtişamıdır ve söylendiği gibi, anlayışlı bir şekilde hissedilir ve öğretmenler tarafından izlenir ve önemsenir ve bu nedenle ‘kabul edilmiş’ bir çela aşamasına gelir. Peki kişi daha ne kadar böyle kalacaktır? Hiçbiri, dünyayı dolaşan magiler tarafından, uygun kişiler olduklarını düşündükleri için seçilmezler, durum hiç de böyle değildir. Seçim bireyin içindedir: Yolunu seçer; kararını verir ve sadece bir kıvılcım da olsa Budhinin ışığı görülürse, bu gerçek o an için kendisi tarafından bilinmese de çelalığa kabul edilir. Bundan sonra, başarılı olsun ya da olmasın, her şey ona bağlıdır.

Bir kişinin kabul edildiğini hemen bilmesi çok ender bir olaydır, çünkü genel kural, yüz bin farklı şekilde imtihan edilmesidir, bu imtihanlar hayatın sıradan olaylarından ve talip olanın bunlara tepkilerinden kaynaklanır. Bununla birlikte, öğretmenini bir kez fark ettiğinde, yol hem daha kolay hem de daha zor hale gelir- daha kolay olur çünkü en azından belirli bir başarıya ulaşıldığına dair yeni bir inanç vardır ve ayrıca bu gerçeğin ortaya çıkardığı cesaret ve özgüvenden dolayı; çok daha zor çünkü artık daha doğrudan eğitim ve rehberlik altındadır ve başlangıçta büyük hoşgörüyle izin verilen küçük gecikmeler ve küçük gerilemeler bundan böyle çok ciddi sonuçlara neden olacaktır.

Ayrıca, hiçbir öğretmen, daha önce kendi içsel varlığından birçok öğretici önsezi almadıkça, öğrencisine kendisini tanıtmaz. Bunun nedeni açıktır: Hiç kimse, kendi içsel ilahi varlığı tarafından gerçekten kabul edilene kadar, yani içinde harika bir gizemin kıpırdandığının az ya da çok farkına varana kadar asla kabul edilmez.

Elbette böyle bir seçim yapılmadan önce belirli bir ilerleme aşaması gereklidir; ama her normal varlık böyle bir seçim yapabilir, çünkü onda ruh ve madde az çok istikrarlı bir dengeye kavuşmuştur. Başka bir deyişle, zihninde ve kalbinde Mesih ışığını uyandırabilen herhangi biri tarafından herhangi bir aşamada çelalık üstlenilebilir. Önemli olan sunak taşında zamanı geldiğinde alt benliğinden vazgeçmesidir ve hiçbir insanın yardım talebi duyulmadan geçilmez, eğer bu talep daha fazla ışık ise geçerlidir, eğer talep kişisellikle ilgili durum tam tersidir. Sınav kişiliksizliktir.

Bununla birlikte, feragat ve fedakârlık sözcükleri sıklıkla kullanıldığı için bunların değerli herhangi bir şeyin kaybını ima ettiğini hayal etmeyelim. Aksine kayıp değil, tarif edilemez bir kazançtır. Küçümseyen, insanı küçük, önemsiz ve kötü yapan şeylerden vazgeçmek, prangalarımızı atmak ve özgürlüğü, içsel yaşamın zenginliğini ve içsel yaşamın zenginliğini üstlenmektir ve her şeyin ötesinde, kişinin her şey ile özsel birliğinin bilinçli olarak tanınmasıdır.

Öğrencinin kendi ruhunun ruhsal ve entelektüel faaliyetlerinde ortaya çıkan çalışma ve disiplin uygulamalarından biri olan bu eğitimin, hiçbir zaman aile haklarına veya görevlerine herhangi bir müdahale veya zarar vermeyeceği açıkça anlaşılmalıdır.  Çelalık tuhaf, acayip veya düzensiz bir şey değildir. Eğer öyle olsaydı, çelalık kardeşliği olmazdı. Bu, takip etmeye çalışmamız gereken en doğal yoldur, çünkü kendi içimizdeki en asil olanla birlik oluşturarak, evreni kontrol eden ve yöneten manevi güçlerle ortalık kurma şansını elde ederiz. Bu düşüncede ilhamlar gizlidir. 

Acemi (neofit) birinin yaşamı çok güzeldir ve kendini unutma seviyesi, yaşama daha büyük bir ölçüde girmesiyle birlikte giderek artar. Bu aynı zamanda çok üzücüdür bir şeydir ve üzüntü, kendini unutamamasından kaynaklanır. Çok yalnız olduğunu fark eder; kalbinin arkadaşlık için can attığını görür. Başka bir deyişle, onun insan tarafı başka bir tarafa yönelmeyi arzular. Ancak kişiyi hayatın efendisi yapan bu zayıflıkların yokluğudur: Her koşulda tek başına, dik ve güçlü durabilme yeteneğidir. Ama asla Mahatmaların[5], insani duygularının veya insani sempatisilerin kuruyup kaybolduğunu düşünmeyin. Gerçekte tam tersi bir durum söz konusudur.

Onlarda bizden çok daha hızlı bir yaşam vardır, çok daha güçlü ve daha nabız gibi atan bir yaşamsal akışa tabidirler; sempatileri o kadar geniştir ki, bir gün anlayacak olsak da şimdi onları anlamakta çok zorlanıyoruz. Sevgileri her şeyi kapsar; kişisel değildirler ve evrensel hale gelmiştirler.

Çelalık, kendi varlığımızda yaşayan efendiyi ortaya çıkarmaya çalışmak demektir, çünkü o şimdi oradadır. Bununla birlikte, bir zaman gelecek, yeterince ilerlersek, ailesel görevlerin bile geride bırakılması gerekecek, ancak o zaman koşullar öyle olacaktır ki, bırakma aslında hem birey için hem de daha önce kendisine karşı yükümlülüğü olan kişi için bir kutsama olacaktır. Yine de bir insan ne kadar yükseğe çıkarsa, ahlak yasasına o kadar az bağlı olduğu şeklindeki tehlikeli doktrine kimse aldanmasın. Bunun doğrudan tersi gerçektir; bir başkasına yanlış yapmak asla doğru değildir.

Bu yüce yolun hiçbir adımında herhangi bir türden dış zorlama yoktur; yalnızca, sonsuza kadar daha ileriye ve daha da ileriye doğru yolculuğa talip olan kişinin kendi özleminden kaynaklanan yüce bir zorlamadır. Her adım, daha önceki seyri sırasında, bizi maddenin bu âlemlerinde zincirli tutan kişisel prangalardan ve kusurlardan bir şeyler bırakarak mühürlenir. Bize, yaşamın en büyük kuralının, kişinin kendi varlığı içinde mevcut olan her şey için sonsuz şefkati beslemesi olduğu tekrarla ve ısrarla söylenmiştir. Böylece özgecil nitelikleri kazanmış oluruz ve bu da yolculuk eden Monatın[6], nihayetinde bireyselliğine herhangi bir zarar gelmeden kozmik ruhun benliği haline gelmesine olanak sağlamaktadır.

Yukarıda ilerlemenin sırrı yatmaktadır: Yüce bir varlıklar olmak için, yüce bir varlık haline gelecek yolda olmamız gerekir daha büyük olmak için daha az olanı terk etmek gerekir; kişinin anlayışında ve yaşamında bir güneş sistemini kapsayabilmesi için vazgeçmesi gerekir, bu da kişiliğin, yalnızca insanın sınırlarını aşmak ve üstün hale gelmek anlamına gelir. Alt benliklerimizi terk ederek, bencilliği bırakarak daha büyük benliklerine geçme şansı elde ederiz. "Benlik için yaşamanın" daha da sıkıştırılmış ve sınırlandırılmış alanlara inmek anlamına geldiğini ve "var olan her şey için yaşamanın" ise kendi ruhunun daha büyük bir yaşamı haline gelmek için genişlemesi anlamına geldiğini öğrenene kadar hiç kimse kendi yüksek doğası olan daha geniş ve daha kapsayıcı benliğe doğru tek bir adım bile ilerleyemez. Evrenin tüm gizemleri içimizde gizlidir, tüm sırları oradadır ve ezoterik bilgi ve bilgelikteki tüm ilerlemeler, zaten içimizde olanın açılımından başka bir şey değildir.

Zihnimizin bu sonsuz teselli edici gerçekler üzerinde durmasına izin verdiğimizde, başımıza bu kadar bela olan insani dertlerimizin (öyle bir keder yükü) aslında ne kadar da küçük olduğunu fark ederiz. İlahi olanın bilgisi dışında hiçbir şey yoktur, Hristiyan bir yazarın cennetten bir serçenin bile ondan habersiz düşmediğini ifade etmesine şaşmamalıdır; saçımızın bir teli bile hesaba katılır ve ona göre plan yapılır. Kendimizden ne kadar daha fazlayız. Bu aldatıcı görüntüler ve gölgeler dünyası bile, içinden tezahür ettiğimiz Sınırsızlığın içsel ve ayrılmaz bir parçasıdır. Bir gün yaşadığımız deneyimlerle elde ettiğimiz kanatlar bizleri ilahi kalbe doğru geri götürecektir, o kanatlar ki vadilerden Monatın uzak dağ zirvelerine bizi taşıyacak olandır.

 

 

[1] Çela (chela), kelimenin tam anlamıyla "hizmetçi" anlamına gelen Sanskritçe bir kelimedir. Hinduizm'de bu terim, bir manevi öğretmenin veya gurunun dini öğrencisini veya müridini belirtmek için kullanılır. Teosofi'de bu terim sıklıkla Bilgelik Üstatlarından birinin müridi haline gelen, dolayısıyla Ezoterik Felsefeye inisiyasyon adayı olan bir kişiye atıfta bulunmak için kullanılır. Genel olarak konuşursak, üç derece çelalık vardır- sıradan bir çela, deneme aşamasındaki çela ve düzenli veya kabul edilmiş bir çela. Teosofi literatüründe sıklıkla bulunan bazı eş anlamlıkelimeler ise "Mürit" ve "Lanoo"dur. Blavatsky'ye göre Çela veya Mürit (Disciple):

."Doğanın gizli gizemlerini ve insanda saklı olan psişik güçleri" pratik olarak öğrenmek için kendini bir öğrenci olarak sunan kişidir. Adaylığını sunduğu manevi öğretmene Hindistan'da Guru denir ve gerçek Guru her zaman Okült Bilimde bir Üstattır. (Adept)

Çelalık süreci tipik olarak birkaç enkarnasyon ve bir dizi inisiyasyon içerir. Bu aşama sırasında aday, Üstadın insanlık için yaptığı çalışmanın bir yardımcısı olmak için güç geliştirecek ve bilgiye ulaşacaktır. Bu nedenle çela olarak kabul edilmenin ön şartı özveri ve insan sevgisidir. Üstat M. bu konuda şunları yazmıştır:

Kalbinde insanlık sevgisine sahip olan, sürekli yenilenen pratik bir Kardeşlik fikrini tam olarak kavrayabilen ve sırlarımıza sahip olma hakkına sahip olan yalnızca odur. Sadece o, böyle bir kişi- güçlerini asla kötüye kullanmayacaktır, çünkü onları bencil amaçlara çevirmek gibi bir düşüncesi, arzusu ya da korkusu olmayacaktır. İnsanlığın iyiliğini kendi iyiliğinden üstün tutmayan bir kişi bizim çelamız olmaya layık değildir- bilgide komşusundan daha yüksek olmaya layık değildir. Buna göre, Üstadın dikkati, hizmet eylemleriyle ve saflık ve özverinin gelişmesiyle bir kişiye çekilir. Bu, C.W. Leadbeater'a Master K.H.'den aldığı ilk mektupta şöyle açıklanmıştır:

Herhangi bir kişiyi çela olarak kabul etmek benim kişisel irademe bağlı değildir. Bu, ancak kişinin kişisel liyakatinin ve bu yöndeki çabalarının sonucu olabilir. Seçebileceğiniz “Üstadlardan” herhangi birini zorlayın; onun adına ve insanlık sevgisi için iyi işler yapın; doğruluk yolunda saf ve kararlı olun (kurallarımızda belirtildiği gibi); dürüst ve bencil olmayın, benliğinizi unutun ama diğer insanların iyiliğini hatırlayın – ve o “Üstadı” sizi kabul etmeye zorlamış olacaksınız. 

 

[2] Manas, "düşünmek" kökünden gelen "zihin" için kullanılan Sanskrit bir kelimedir. Hinduizm'de, duyular tarafından dış dünyadan toplanan izlenimleri alan, duyusal izlenimleri Budhinin daha yüksek fakültesine sunmadan önce koordine eder ve bunları kaydetme yeteneğine verilen bir addır. Manas, antahkarana'nın ("içsel organ") dört bölümünden biridir, diğer üç kısmı Budhi (sezi), citta (hafıza) ve ahamkāra (ego)dur. Teosofi'de Manas, insandaki beşinci ilkedir. İnsanların düşünmesini, hatırlamasını, plan yapmasını vb. sağlayan entelektüel fakültedir. Aynı zamanda öz bilincin de kaynağıdır. Yaşam boyunca, bu prensibin ikili bir doğası olduğu kabul edilir. Bir yandan, yaşamdan sonra bir bedende reenkarne olan insan ruhu, yani Yüksek Ego'dur. Ama bir kez enkarne olduğunda, kalıcı bir ruh olarak gerçek kökenine atıfta bulunmaksızın, alt veya kişisel egoya, yani "Benlik bilincine ait" duyguda kaynak olur. 

[3] – Hava Elementi, “yaşamın nefesi”, aydınlanma bilinci veya formlarımızı destekleyen pranik canlılığın daha yüksek karşılığıdır. O, algı seviyelerinin dördüncü düzleminin, Sezginin özüdür. Onun çağrışımı, kişinin zaman ve uzaydaki her şeyi bir Vahiy parıltısında görmesini sağlayacak olan şeydir. Her şey “birlikte” görülür, Yaşamın Kalbinde kucaklanır. Mesih'in “kanı” veya “ambrosia şarabı” ile sembolize edilebilir. O, “dünyanın kuruluşundan beri dökülen bütün peygamberlerin kanıdır” (Mat. 23:29-39.) Şimşek bu niteliğin simgesidir.  Dünyanın Ruhu'nun (anima-mundi) ifadesi olan ve ancak somut zihnin ve onun anlayışlarının veya etkinliğinin tamamen öldüğünde bilinebilecek olan Enerjidir. Kalbin sessiz girintilerinde konuşan ve dördüncü İnisiyasyonun elde edilmesiyle duyulabilir olan Sessizliğin Sesidir. Zihnin tozunu ve lekelerini savuran Rüzgardır. Budha kelimesi Budhi ile aynı kökten türemiştir. Böylece Budhi, Budha'nın mirası olan Bilgeliğin çağrılmasını ima eder. Gerçekten de (Mahayana) Budist dininin tüm yazgısı, kavramların karmaşık formülasyonu ile, bireyi bu Gerçekleşme durumuna getirmek ve böylece kavramlardan, maddi etkinlikten kurtuluş elde etmek, Nirvana'yı kazanmayı amaçlar. 

 

[4] Maya, kelimenin tam anlamıyla, kendi eterik beden aracılığıyla çalışan ve onun maddi dünyanın değişimleri ve geçici koşullandırmaları ile özdeşleşmesine ve bunlara gereğinden fazla önem vermesine neden olan üç katmanlı kişiliğin güçlerinin toplamının etkisidir. İşte kişiyi gerçeğe, gerçek ve kalıcı değerler dünyasına perde çekmesine neden olan ve kör eden şey budur. 

[5] Mahatmalar – Büyük Ruhlar. Maha (büyük) ve Atma’nın (ruh) kelimelerinin birleşiminden oluşmuştur ve Mahatma büyük bir ruh demektir. Teosofi literatüründe bu terim, Adeptlere veya mükemmelliğine ulaşmış varlıklara atıfta bulunmak için kullanılır. Unutulmamalıdır ki Hindistan'da Mahatma, Mahatma Gandhi gibi büyük veya kutsal insanlar için genel olarak saygı duyulan bir unvandır. Burada kelimeyi Budizm'in Arhat'larına ve Hinduizm'in Rishi'lerine karşılık gelen ilk anlamında kullanılmıştır. Teosofi literatüründe Mahatma konusu, 1875'te Teosofi Cemiyeti'nin kuruluşunu başlatan ve ilham veren Mahatmalar Koot Hoomi (Master K.H.) ve Morya (Master M.) gibi iki yüksek varlığa hitap etmek için sıklıkla kullanılmıştır. Master Morya daha sonra Helena Roerich ile çalışmıştır. Master K.H. ile yakın çalışan Master D.K. daha sonra da Alice A. Bailey ile çalışmıştır. Madam Blavasky’den sonra geleneği takip edenler bu sırayı izlemektedir.  

[6] Monat: Yunanca karşılığı "Bir, Bölünemez" anlamına gelmektedir. Ezoterik olarak, insanın en yüksek ilkesi olan Spirit veya Baba niteliğine atıfta bulunur. İçimizdeki “Tanrı” veya Budha'nın doğasıdır. Monat (Spirit), Ruh (Bilinç), Kişilik (madde veya görünüş) üçlüsünün bir parçasıdır ve doğası gereği, Tek bölünmez Birlik içinde Baba-Oğul-Kutsal Ruh Üçlüsündeki İlahi olanı temsil eder. İkinci düzlemde, Anupadaka'da bulunur, bir Özveri ve Sevgi Lordu olduğu söylenir, çünkü insan Ruhu, ilgili Yaşam veya bilinç yönünü diriltmek için maddeye, toprak bedene yansıttığı aracıdır. Kökünün kozmik küreler olduğu doğrudur ve insan Krallığının Bireyselleştirilmesi zamanında, kozmik Bitki Krallığının bir üyesi olarak rol oynamıştır. İlgili insan birimi üçüncü İnisiyasyonu üstlendiği zaman, Monat kozmik Hayvan krallığına girmiştir ve daha yüksek İnisiyasyonların Yoluna ilerlerken kozmik İnsan durumuna (Cennetsel İnsan, Gezegensel veya Güneş Logoları) tekâmül eder. Bütün bunlar, ancak dördüncü dereceden bir İnisiye tarafından gerektiği gibi bilinebilecek olan Monatik evrimin Gizemleri ile ilgilidir. 

bottom of page